Makale Başlığı: Sanatsal Yansımalar

Sanatsal Yansımalar

Yazar: Ecz. Emel ALTAN EGE • Eklenme Tarihi: 24.09.2009 • Görüntüleme: 3.389

Özet:
Venedik ve İstanbul ... Tarihleri boyunca sıklıkla çatışan ama asla birbirinden ayrı kalamayan “düşman kardeşler” misali, her dönem çekici, yaratıcı, sürprizlerle dolu benzerlikleriyle şaşkınlık yaratan iki güzel kent. Biri “Adriyatik’in İncisi”, diğeri “Akdeniz’in Kraliçesi”.

Kelimeler:
Kaya Özsezgin, sanatsal, yansıma, venedik, istanbul, rafaello, Akdeniz

Sanatı ‘Aydınca’ görmek..

Kaya Özsezgin’in, 09.09.2005 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Jean Dubuffet tarafından yazılan, dilimize İsmet Birkan tarafından çevrilen ve Dost Yayınlarınca basılan kitaptan hareketle yaptığı alıntı ve yorumlar, okuduğum zaman ilgimi çekmiş ve üzerinde düşünülmesi gereken yazılardan biri olduğunu düşünerek, bu yazıyı, ilgili klasörüme kaldırmıştım. Özsezgin söz konusu yazısında, “Boğucu Kültür” adlı eserinde, Dubuffet’nin sanatta yerleşik kuralları sorgulayan yorumları ile Nurullah Ataç’ın ‘bölmeli kafalar’ sözüyle eleştirdiği aydın tutumu arasında saptadığı benzerliklerden yola çıkarak, bugün yerleşik bir konuma gelen aydın tavrını, kültür ve sanat planında sorgulayan görüşlere dikkat çekmiş. Özsezgin’in, bizleri (okurları), bugüne kadar yerleşik kültür değerlerinin kabul ettirdiği normlar üzerinde yeniden düşünmeye yönelteceğini düşünerek kaleme aldığı bir yazı bu. Olanca ağırlığıyla karşımızda duran bu soruna ilişkin kendi çalışmalarım henüz tamamlanmış olmaktan uzak olduğu, ne var ki sorun tüm yakıcılığı ve güncelliği ile karşımızda durmayı sürdürdüğü için bu yazıyı, çalışmalarımın sona ermesini beklemeden, bir an önce buraya asmak istedim. Bu nedenle de, konuya ilişkin kendi görüş ve yorumlarımı (şimdilik) bir kenarda tutarak, bu yazıyı sadece Sayın Kaya Özsezgin’in yorum ve açıklamalarına ayırdım.

“…Ona göre kafaları koşullandırma, günümüzde o dereceye varmıştır ki, Racine’in bir trajedisine ya da Rafaello’nun bir tablosuna pek değer vermediğini ‘itiraf’ eden bir kişiye rastlamak son derece ‘nadir’ bir olaydır. Hem aydınlar arasında hem de Dubuffet’nin ‘ötekiler’ dediği sıradan insanlar arasında, bu ‘mitsel değerler’ den kuşku duymak kimsenin aklına gelmez. Bunun başta gelen nedenlerinden biri, başka alanlarda da benzer durumlara tanık olduğumuz gibi, yerleşik kavramlara eleştirel gözle yaklaşma güdüsünden yoksunluğumuzdur. Sanatın elit bir kesimle sınırlı olması, yaşama bir türlü karışamaması, kişisel yargıları ister istemez arka plana itiyor, bırakın ‘fikir’ sahibi olmayı, ‘bilgi’ zahmetine bile katlanmadan, genelleşmiş yargıları paylaşma yanlışlığını doğuruyor. ‘sözde devrimci aydın’ları eleştiriyor Dubuffet, haklı olarak. Onun şu sözlerine siz de katılmaz mısınız?
‘Bu aydınlar için özel ‘kültürden arınma’ okulları kurulmalı ve oralarda uzun süre kalmalılar, Zira içlerine işlemiş kültür kalıplarından kurtulmak, ancak yavaş yavaş, küçük küçük adımlarla gerçekleşebilir.’ “


SANATSAL YANSIMALAR


Venedik’te İstanbul, İstanbul’da Venedik ...

Ecz. Emel ALTAN EGE

Venedik ve İstanbul ... Tarihleri boyunca sıklıkla çatışan ama asla birbirinden ayrı kalamayan “düşman kardeşler” misali, her dönem çekici, yaratıcı, sürprizlerle dolu benzerlikleriyle şaşkınlık yaratan iki güzel kent. Biri “Adriyatik’in İncisi”, diğeri “Akdeniz’in Kraliçesi”. Büyük Kanal (Canale Grande) ve İstanbul Boğazı; iki kıyısında yer alan yüzlerce yıllık ihtişamlı yapılarla hayranlık uyandıran, dünyanın en güzel iki “su” yolu. Şimdi, günün farklı saatlerinde bu iki kentin sarıdan kızıla, maviden yeşile, turkuvazdan laciverde dönüşen sularında her zamankinden faklı yansımalar var. Venedik’te İstanbul’un, İstanbul’da Venedik’in sanatsal yansımaları ...

12 haziran 2005 günü açılan 51. Venedik Bienali’ne Türkiye’yi temsilen “Olmayan Varolan” adını verdiği çalışmasıyla katılan Hüseyin Çağlayan’ın etkinlik afişi, Levi Vakfı’na ait, Parma Düşesi’nin eski sarayı, 17. y.y.dan kalma Palazzo Giustinian-Lolin’in cephesinde yer alırken, Kanal’ın diğer ucunda, 1621’den itibaren Türk tüccarların yerleşimine tahsis edilmiş olan bir başka sarayda, Fondaco dei Turchi’de ( Türk Hanı), Büyük Kanal’ın bu en geniş cepheli yapısında, zarif sütunlu pencerelere yerleşmiş “hanım sultanlar”, “Harem”in gizemli atmosferini İstanbul’dan Venedik’e taşımış gibi.

“Venedik’te Sultanlar” adlı serginin yaratıcısı İsmail Acar, Bienal’le eşzamanlı sergi açmak üzere Venedik Belediye Başkanı tarafından davet edilmişti. 13.y.y.da yapılan ve 1381 yılında Ferrara Dükü tarafından satın alınan bu görkemli bina, Türkler’e verildikten sonra bir dizi onarım geçirmiş 52 odası, 24 dükkanı, mescidi ve hamamı ile tam anlamıyla bir Türk yapısına dönüşerek, şimdi de Osmanlı’nın efsaneleşen sultanlarına ev sahipliği yapıyordu. Bir zamanlar başkent İstanbul’un en ihtişamlı sarayından Boğaz’ın eşsiz manzarasını seyre dalan hanım sultanlar, asırlar öncesinden bugünlere ulaşan dillere destan güzellikleriyle Büyük Kanal’da “arz-ı endam” etmekteydiler. Sergi, İstanbul’un yüzyıllara damgasını vuran ve Venedik’te hep merak uyandıran “Harem” büyüsünü buraya taşıyordu. Kanala bakan diğer saray-evlerde ise Acar’ın çizimleriyle canlanan padişah portreleri Kanal’a yansıyan ihtişamlarıyla “gözdelerini” selamlar gibiydi. Bu İstanbul’un Venedik’e yansımasıydı.

İsmail Acar, Venedik’e gitmezden hemen önce İstanbul’da bir başka buluşmanın konuğu olmuştu. Cam Ocağı’ndaki “1200*C’de Kontrbas” isimli etkinlikte Muranolu cam ustası Davide Salvadore ile birlikte ilginç bir çalışmaya imza atmış, onun çizimleriyle hayat bulan padişah ve hanım sultan portreleri, felzeli (bir çeşit tente) gondol benzeri teknenin tarihi yarımada siluetinde Venedik’i çağrıştıran görüntüsü, ortaçağdan bir kontrbasçı figürü ve İznik çinilerinin vazgeçilmezi ateş kırmızısı karanfiller, Salvadore’nin usta ellerinde 1200*C sıcakta harika cam vazolara dönüşmüştü. Camın şeffaflığına yansıyanlar bu kez, bir Venedikli ve bir İstanbullu sanatçının ortak emeğini simgeliyordu.

Derken, 14 haziran günü, Boğaz’ın en görkemli yapılarından birinde, 1850’lerden itibaren Osmanlı’nın son padişahlarına ev sahipliği yapan Dolmabahçe Sarayı’nda Venedik-Muranolu ustalarla Türk sanatçıların eserlerinden oluşan “Camda Sanatsal Yansımalar” adlı serginin açılışı yapıldı. 1915-2000 Rinaldi Koleksiyonu’na ait 30 kadar Murano cam eseri ile son dönem Türk cam sanatçılarının eserleri sarayın Camlı Köşk’ünde bir araya getirildi. TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı ile İtalyan Kültür Merkezi işbirliğinde düzenlenen sergi, Türk sanatçıların Venedik’e damgasını vurduğu günlerde, İstanbul’da bir Venedik esintisi yaratması nedeniyle daha bir anlam kazanıyordu.

İstanbul ve Venedik ... Yüzünü Akdeniz’e dönmüş iki ülkenin, tarihe damgasını vuran iki muhteşem kenti. Dünyanın en güzel su yollarından biri olan Boğaz’ın serin sularında asırlardan beri yansıyan emsalsiz sarayların, biblo gibi yalıların görüntüsüne şimdi Murano camlarının harika ışıltıları renk katarken, aynı unvanı paylaşan Büyük Kanal’da ışığın sularla dansını izleyen “Sultanlar”, Venedik’in o hiç bozulmayan Ortaçağ görüntüsüne faklı bir gizem katıyor.

Venedik İstanbul’da, İstanbul Venedik’te, sulara “sanatla” dalga dalga yansıyor ...