Makaleler Makale ve Araştırmalar Denemeler Eser Analiz Yöntemleri
Makale Başlığı: Eser Analiz Yöntemleri

Eser Analiz Yöntemleri

Yazar: Yrd.Doç.Dr.Özand Gönülal • Eklenme Tarihi: 08.06.2009 • Görüntüleme: 42.181

Özet:
Sanat olgusunun varlığını kavramanın en doğru yolu, sanat eserini çözümlemekte yatmaktadır. Bu konuya karşı XX.yüzyıl başlarında ilgi uyanmaya başlamış ve 1915 yılında Heinrich Wölfflin ve sonrasında Erwin Panofsky ile gelişerek devam etmiştir.

Kelimeler:
Yrd.Doç.Dr.Özand Gönülal, Eser Analiz Yöntemleri, sanat eseri, sanat eserinin nitelikleri ne olmalı, 20. yüzyıl sanatı, analiz, resim analizi

ESER ANALİZ YÖNTEMLERİ

Sanat olgusunun varlığını kavramanın en doğru yolu, sanat eserini çözümlemekte yatmaktadır. Bu konuya karşı XX.yüzyıl başlarında ilgi uyanmaya başlamış ve 1915 yılında Heinrich Wölfflin ve sonrasında Erwin Panofsky ile gelişerek devam etmiştir.

Her iki sanat tarihçinin bu konuda gerçekleştirdiği çalışmalar temelde Rönesans ve Barok üslubunda yapılmış eserlerin analizini hedeflenmektedir. Bu yaklaşım çerçevesinde Rönesans eserlerinin analizinde

a) Biçimsel analiz yöntemi
b) İkonografik analiz yöntemi
c) İkonolojik analiz yöntemi olmak üzere üç temel yöntem ortaya konmuştur. Buna göre;

a) Biçimsel analiz yöntemi:

XX.yüzyıl başlarında form araştırmalarına yönelik çalışmalar gerçekleştiren Heinrich Wölfflin Rönesans ve Barok eserlerin analizinde beş temel ilke ortaya koymuştur. Bu ilkeleri 1915 yılında yayınladığı Sanat Tarihinin Temel Kavramları (Kunst geschichtliche Grundbegriffe) adlı kitabında toplamıştır. Birbirine karşıt çiftlerden oluşan bu ilkeler XVI.yüzyıl ve XVIII.yüzyıllarda yapılan eserlerin incelenmesinde kullanılmıştır. Her ilke çiftinin karşıt unsurlarından biri Rönesans diğeri ise Barok eserlerinin özelliklerini anlatmaktadır. Wölfflin bu ilkelerin eserlerin incelenmesinde yeterli olduğunu düşünmüştür. Ancak bu ilkelerin yeterli olamayacağı kısa bir süre sonra Erwin Panolsky’nin ikonografik ve ikonolojik analiz yöntemlerini geliştirmesiyle anlaşılmıştır.

Diğer yandan Wölfflin’in belirlediği ilkeleri, Rönesans ve Barok üslubu eserleri için kesin ayrımlama aracı olarak görmemek gerekir. Çünkü Rönesans ve Barok üslubunda eser veren sanatçıların eserlerinde, zaman zaman genel üslup özelliklerinden farklı çalışmaların da yaptığı bir gerçektir. Bu nedenle Wölfflin’in ilkeleri genel geçer boyutta değerlendirilmelidir. Bazı eserler, bu ilkeleri bütünüyle yansıtırken, bazıları ise birkaç ilkeyi dönemine uygun olarak yansıtmaktadır. Dolayısıyla çizgisel-gölgesel; düzlem-derinlik; kapalı form - açık form; çokluk-birlik ve belirlilik-belirsizlik ikilemlerinden oluşan Wölfflin’in ilkelerinin Rönesans ve Barok eserlerinde tümüyle kullanılabileceği düşünülmemelidir.

Heinrich Wölfflin, modern sanat tarihinin gelişiminde önemli bir rol üstlenmiştir. İçinde bulunduğu kuşağın kuramcıları, sanat yapıtlarının ortak özelliklerini belirleyerek, sanatın sınırlarını çizerek onu tanımlamaya çalışmışlardır. Ancak bu kuramcıların yanılgısı, sanat eserinin salt nesnel özelliklerinden hareketle sanat olgusunun tanımlanabileceğini düşünmeleri olmuştur. Fakat şu da bir gerçektir ki; sanat eserinin analizine yönelik çalışmaların ilk adımı, nesnel özelliklerinin incelenmesiyle atılmaktadır. Bu durum sadece Rönesans ve Barok eserleri için değil günümüzdeki çağdaş eserlerin analizi içinde geçerli bir yöntemdir.

Çağdaş eserlerin biçimsel analiz yöntemi için Wölfflin’in ortaya koyduğu ilkeler geçerli olmamasına karşın, çağdaş eserlerde de nesnel özelliklerden kompozisyon ve kompozisyonu oluşturan leke ve biçimlerin incelenmesi gerekmektedir.

b) İkonografik analiz yöntemi:

İkonografi sanat nesnelerinin konuları ve anlamları ile ilgilenen sanat tarihinin bir dalıdır. Dolayısıyla ikonografik analiz, sanat nesnelerinde kompozisyonu oluşturan biçimlerle, tema ve kavramlar arasında bir bağ kurulmasını, imgelerin çözümlenerek öykü ve alegoriler saptanmasını amaçlamaktadır. İkonografik analiz yöntemi, Rönesans ve Barok dönemi eserlerinin analizi için Panofsky tarafından ortaya konmuş olmasına karşın, her dönemde yaratılmış olan ilgili eserlerin analizinde uygulanabilmektedir.

Bu süreci mağara duvarlarındaki resimlerde betimlenmiş hayvan mücadelelerinin yaşamsal öykülerinden başlatmak mümkündür. Bir Yunan vazosunun üzerindeki resimlerde betimlenen konuların öyküsel çözümlemesini mitolojik anlatımlardan hareket ederek gerçekleştirebiliriz. Bizans döneminde kilise duvarlarına yapılmış mozaik ve freskolarda betimlenen konuların incille ilişkisini kurarak ikonografik analizi gerçekleştirebiliriz. Çağdaş süreçlere ilişkin eserlerde betimlenen konulara baktığımızda yaşamsal öykülerle ilişkilendirilerek ikonografik analizi yapılan Picasso’nun Guarnica’sında temellendirilen savaş olgusu kavranabildiğinde resmin analizi daha kolay yapılabilmektedir.

c) İkonolojik Analiz Yöntemi

Bu yöntemde, sanat nesnesinin oluştuğu dönemi; kültürel niteliklerini sanatçının kişiliğinin ve kültür ortamının sanat yapıtına katkısını belirlemek amaçlanmaktadır. Bedrettin Cömert bu analiz yöntemini şöyle formüle eder : “Bir resim eserini içeriği, başka bir ifade ile asıl anlamı, bir ulusun bir dönemin, bir sınıfın, bir din ya da felsefe anlayışının bir sanatçı kişiliği tarafından nitelenmiş ve bir eserde yoğunlaşmış temel davranışını belirten temel ilkeleri saptamakla bulunur”. Böylece sanat yapıtının ikonolojik çözümlemesi bu yapıtı aynı zamanda yaratıldığı çağın kültürünü ve dünya görüşünü, sanatçısının kişiliğini yansıtan bir belge haline getirmektedir.

Dolayısıyla bir sanatçının öznel yaşantısı ve içinde yaşadığı toplum yaşantısından etkilenmemesi mümkün değildir. Bu etkilenmelerin karşılığı renkler ve biçimler ortaya koyduğu sanat nesnesinde açıkça görülecektir. Bir restrospektif sergi izlendiğinde sanatçının değişik dönemlerine ait çalışmalarında farklılıklar gözlemlenmektedir. Bu farklılıkların kaynağı araştırıldığında sanatçının öznel yaşantısında yaşadığı bazı travmaların ya da içinde yaşadığı toplumun geçirdiği travmaların etkisi ortaya çıkacaktır. Sanatçı yaşadığı çağın felsefi yada sosyo-ekonomik yapısının etkisi altında kalarak bunu eserlerine yansıtmış olabilir.

Skolastik felsefenin etkisiyle biçimlenmiş Ortaçağ dünya görüşü dönemin eserlerine nasıl yansıdıysa, hümanist anlayışın ön plana çıktığı Rönesans eserleri ya da romantik felsefenin tüm sanat alanlarında ortaya konulan eserlere yansıdığını görmemezlikten gelmek mümkün değildir. Bu durum çağdaş süreçler içinde aynı şekilde geçerliliğini korumaktadır.