Makale Başlığı: Batıda Heykelcilik

Batıda Heykelcilik

Yazar: Unknown • Eklenme Tarihi: 17.02.2009 • Görüntüleme: 4.619

Özet:
Ege uygarlığı, Ege Denizini çevreleyen bölgede İO y. 3500`den İÖ y. 1000`e değin süren tarihöncesi Tunç Çağı kültürlerinin genel adıdır. Girit`teki Minos kültürünü, Kyklad Adalanndaki Kyklad kültürünü ve Yunanistan anakarasındaki Hela-dik kültürü içerir. Bu üç kültürün her biri de İlk, Orta ve Son Tunç çağlan olarak sınıf-landınlabilir.

Kelimeler:
batı, heykel, ege, doğu akdeniz, batıda heykelcilik, yunan sanatı, sanat tarihi, sanat akımları

BATI DA HEYKELİN GELİŞMESİ
Ege ve Doğu Akdeniz


Ege uygarlığı, Ege Denizini çevreleyen bölgede İO y. 3500'den İÖ y. 1000'e değin süren tarihöncesi Tunç Çağı kültürlerinin genel adıdır. Girit'teki Minos kültürünü, Kyklad Adalanndaki Kyklad kültürünü ve Yunanistan anakarasındaki Hela-dik kültürü içerir. Bu üç kültürün her biri de İlk, Orta ve Son Tunç çağlan olarak sınıf-landınlabilir. Doğu Akdeniz'deki Kıbns kültürü, Ege uygarlığından biraz daha geç başlamakla birlikte, Orta Tunç Çağındaki öteki kültürlere koşut bir gelişme göstermiştir. Yunanistan anakarasındaki Son Tunç Çağı kültürü ise Miken uygarlığı adını alır.

İlk Tunç Çağı kültürleri içinde, çanak çömlek dışarıda tutulursa, heykel sanatının en gelişmiş olduğu kültür erken Kyklad kültürüdür. Kyklad Adalannda çıkanlan bir tür mermerden yapılma tanrıça heykelcikleri, Yunan Tunç Çağının en güzel ürünleri arasındadır. Orta Tunç Çağı kültürleri içinde orta Minos uygarlığı, pişmiş toprak . kadın heykelcikleriyle öne çıkar. Knossos'ta bulunan ve "Yılan Tannçalar" adıyla bilinen bu heykelcikler İÖ| y. 1700'e ya da daha eskiye aittir. Son Tunç Çağı kültürlerinden geç Minos uygarlığında tunç, fildişi ve pişmiş toprak heykelcikler, boğa başı biçiminde taş oyma kaplar ve mühürler dikkati çeker. Miken uygarlığında anıtsal heykeller önem kazanmıştır. Kıbrıs'ta ise, Girit'te olduğu gibi küçük boyutlu yapıtlar görülür.
Bati Akdeniz. Metalürji, Batı Akdeniz'deki çeşitli bölgelerde farklı zamanlarda ortaya çıktı. Bu yüzden Kalkolitik Çağ, Tunç Çağı ve Demir Çağı, Batı Akdeniz ülkele-nnde farklı dönemlerde gelişti. Bu dönemlerde kentlerin kurulmasıyla birlikte, kenti savunmak amacıyla yapılar inşasına başlandı. Sardinya'da Tunç Çağma ait yuvarlak kulelerde (nuraghi) tapınak, ev ve mezarlarda çok sayıda tunç heykelcik bulunmuştur. Ayrıca Batı Akdeniz ülkelerinde İÖ 3000-1000 arasından kalma birçok megalit (büyük taş) insan figürüne, Neolitik Çağa ait anıtlara, menhir ve dolmen adı verilen taş yapılara ve özellikle Korsika'da dikilitaşlara rastlanır. İtalya'nın kuzeyindeki Val Camonica' da da, 20 bin kadar oyma taş bulunmuştur.

Demir Çağında İtalya önem kazandı. İÖ 1000'lerin başında Po Ovası, Toscana ve Latium ile Lucania'nın bazı bölgelerinde, ölü yakma geleneğinin yaygın olduğu Villa-noven uygarlığı gelişti. Bir uygarlık Tunç Çağının sonlarında Avrupa'nın orta ve iç kesimlerine yayılan Ume (ölü külü kabı) kültürüne dayanıyordu. Ölünün küllerinin saklandığı, insan vücudunu andıran kaplar önceleri pişmiş topraktan yapılıyordu. Bu kaplann yapımında daha sonra tunç kullanılmaya başladı. Venedik ve çevresinde ise, kova biçimli kaplar (situla) yaygındı. Villanoven uygarlığı izleyen Etrüsk uygarlığında ortaya konan ilk örnekler, Vetulonia ve Capodimonte di Bolsena bölgelerinin düz ve ince uzun heykelcikleriydi. Etrüsk heykel sanatı, sonraki dönemde önce Yunan, ardından İon uygarlığının etkisine girdi. İÖ 6..yüzyıl sonuna gelindiğinde, Veii kentinde İon üslubunda pişmiş toprak yapıt-lann yaygın olduğu zengin bir heykel geleneği vardı. Günümüze ulaşan yapıtlann büyük çoğunluğu ise alçak kabartmalar ve Clusium kentinde bulunmuş İÖ 6. ve 5. yüzyıllara ait kabartmalı lahitlerdir. İber Yarımadasında ortaya konan yapıtlarda da Yunan heykel sanatının etkileri görülür.

Eski Yunan. İÖ 2. binyıl biterken sona eren Minos ve Miken uygarlıklarının etkilediği Yunan sanatı, bölgeyi istila eden halklarla yerli halkın yeni bir düzen içinde bir araya geldiği İÖ 900 ile Romalıların Yunanistan'ı fethettiği İÖ 146'ya değin uzanan dönemi kapsar. Bu dönem de kabaca beş evreye aynlabilir: Geometrik dönem (bak. geometrik üslup), Doğululaşma dönemi, Arkaik dönem, Klasik dönem ve Helenistik dönem.

Yunanistan'ın dış dünyayla fazla ilişkisinin olmadığı Geometrik dönemin (İÖ 900-800) başlıca ürünleri çanak çömlek, pişmiş toprak yapıtlar ve küçük tunç heykellerdir. İÖ 800'den başlayarak 100-150 yıl süren Doğululaşma döneminde, Doğu üslup ye tekniklerinin etkisi görülür. Yunanlılar İÖ 700'de Doğulu komşularından öğrendikleri kalıplama tekniğiyle çok sayıda kabartma kil levha yapmışlardır. Yunan sanatında Doğu etkilerinin egemen olduğu bu dönemin üslubu, Daidalos üslubu olarak da bilinir. İÖ y. 640'ta Yunan sanatı Mısır sanatının etkisi altına girmiştir. Bu dönemde, Mısır'ın anıtsal mimari ürünlerinin ve heykellerinin etkisiyle, büyük ölçekli heykellere yönelinmiş ve kireçtaşı, kil ya da ahşap yerine sert taşlar (özellikle de Kyklad Adalarında çıkan beyaz mermer) kullanılmıştır. Yunan heykel sanatının ilk anıtsal örnekleri bu döneme aittir.

Doğulularına dönemini izleyen Arkaik dönemin (İÖ 650-480) tipik yapıtları, elleri iki yanında, bir ayağı daha önde genç erkek (kuros) ve benzeri genç kız (köre) heykelleridir. Henüz model üzerine sistemli bir çalışma yapılmamakla birlikte, bu dönemde heykellerin doğal ölçü ve biçimlere daha yakın olduğu gözlenir. Ayrıca mezar taşlarında, sütun kaidelerinde ve İon düzenindeki yapıların frizlerinde kabartma heykellere yer verilmiştir.

Arkaik dönemi izleyen Klasik dönem (İÖ 480-323), kendi içinde Erken, Yüksek ve Geç Klasik evrelere ayrılır. Erken Klasik dönemde (İÖ y. 480-450) Arkaik döneme göre daha sakin ve dengeli bir üslup egemen olmuştur. Bu dönemin en güzel ürünleri, adı bilinmeyen bir heykel ustasının Olympia' daki Zeus Tapınağı'nın alınlık ve frizlerin-deki bezemeleridir. Mermer yerine tuncun daha çok kullanıldığı serbest heykelde ise, Myron'un yapıtları önemlidir.

Yunan dünyasının sanat merkezine dönüştüğü Yüksek Klasik dönem (İÖ y. 450-400), Yunan sanatının doruk noktası olarak nitelendirilir. Bu dönemin en etkili heykelcisi, Dünyanın Yedi Harikası'ndan biri sayılan "Zeus" heykeli ile Parthenon Tapınağı için bir "Athena" heykeli yapan Phidias'tır. Parthenon'un genel tasarımını da yapan Phidias, Klasik dönem üslubunun yerleşmesinde önemli bir rol oynamıştır. Dönemin bir başka önemli heykel ustası ise Argoslu Polykleitos'tur. Paionios'a ait "Nike" (Zafer Tanrıçası) heykeli ile Atina Akropolisi'nde yer alan Athena Nike Tapınağı'nın korkuluk frizleri gibi İÖ 5. yüzyıl sonundan kalma yapıtlar Yunan heykel uslu bundaki gelişmeyi açıkça ortaya koyar. Bu yapıtlarda kadın vücudu, artık gerçeğe yakın bir anlatımla işlenmeye başlamıştır. Geç Klasik döneme (İÖ y. 400-323) damgasını vuran heykelciler Praksiteles, Skopas ve Lysippos'tur. Bu heykel ustalarının üçü de Klasik dönemin idealizminden Helenistik dönemin gerçekçi anlatımına geçişte önemli rol oynamıştır. Atinalı Praksiteles, duyulan iletirken mermeri oymanın sağladığı bütün olanaklardan sonuna kadar yararlanmış, Paroslu Skopas ile Klasik dönem heykeline yoğun bir duygusallık katmıştır. Atina mezar kabartmalarında da Klasik dönemin dingin ve heyecansız üslubunun denetimli, ama derin duygulara yer veren bir anlatıma dönüştüğü gözlenir. Lysippos da değişik pozlardaki atlet heykelleri ve portreleriyle. bu dönem sanatına büyük bir yenilik getirmiştir. Klasik dönemi izleyen Helenistik dönemde ise, ünlü heykelci adlanndan çok, yer ve okul adları önem kazanır. Pergamon'daki (Bergama) Zeus Sunağı'nın kabartmaları ile ünlü "Samothrake Nikesi", güçlü hareket ve duyguların ustaca ifade edildiği yapıtlardır. Bu dönemde İskenderiye de önemli bir heykel merkezi durumuna gelmiştir. Koma sanatı ve erken Hıristiyanlık dönemi. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarına değin Roma'da yapılan ya da Roma'ya getirtilen yapıtların hemen hepsi Yunanlı heykelcilerin, Helenleştirilmiş Etrüsk sanatçılarının ya da onların taklitçilerinin elinden çıkmıştır. Cumhuriyet döneminin son yılları ile İmparatorluk döneminde, Roma'nın önde gelen sanatçılarının çoğu Yunanlı ya da Yunan asıllıydı. Bu nedenle, Roma'nın, Yunan sanatını benimseyerek sürekli kıldığı söylenebilir.

Cumhuriyet döneminin son yüzyılına ait en önemli ürünler, pişmiş toprak ya da balmumundan yapılma soy maskeleriydi (imagine). Roma sanatının Geç Helenistik dönem ikonografisinin etkisinde kalmasıyla, bu maskelere daha gerçekçi bir üslup egemen oldu. Romalıların portre sanatına olan ilgileri, kuşkusuz ölü gömme gelenekleriyle bağlantılıydı. Ama Roma'da gerçekçi portrecilik, ayrı bir sanat olarak ancak IÖ y. 100'de gelişebildi. Bu arada, imagine'lerin yerini de büstler almaya başladı.
Batıda Heykelin Gelişmesi
BATI DA HEYKELİN GELİŞMESİ. Ege ve Doğu Akdeniz. Ege uygarlığı, Ege Denizini çevreleyen bölgede İO y. 3500'den İÖ y. 1000'e değin süren tarihöncesi Tunç Çağı kültürlerinin genel adıdır. Girit'teki Minos kültürünü, Kyklad Adalanndaki Kyklad kültürünü ve Yunanistan anakarasındaki Hela-dik kültürü içerir. Bu üç kültürün her biri de İlk, Orta ve Son Tunç çağlan olarak sınıf-landınlabilir. Doğu Akdeniz'deki Kıbns kültürü, Ege uygarlığından biraz daha geç başlamakla birlikte, Orta Tunç Çağındaki öteki kültürlere koşut bir gelişme göstermiştir. Yunanistan anakarasındaki Son Tunç Çağı kültürü ise Miken uygarlığı adını alır.

İlk Tunç Çağı kültürleri içinde, çanak çömlek dışarıda tutulursa, heykel sanatının en gelişmiş olduğu kültür erken Kyklad kültürüdür. Kyklad Adalannda çıkanlan bir tür mermerden yapılma tanrıça heykelcikleri, Yunan Tunç Çağının en güzel ürünleri arasındadır. Orta Tunç Çağı kültürleri içinde orta Minos uygarlığı, pişmiş toprak . kadın heykelcikleriyle öne çıkar. Knossos'ta bulunan ve "Yılan Tannçalar" adıyla bilinen bu heykelcikler İÖ| y. 1700'e ya da daha eskiye aittir. Son Tunç Çağı kültürlerinden geç Minos uygarlığında tunç, fildişi ve pişmiş toprak heykelcikler, boğa başı biçiminde taş oyma kaplar ve mühürler dikkati çeker. Miken uygarlığında anıtsal heykeller önem kazanmıştır. Kıbrıs'ta ise, Girit'te olduğu gibi küçük boyutlu yapıtlar görülür.
Bati Akdeniz. Metalürji, Batı Akdeniz'deki çeşitli bölgelerde farklı zamanlarda ortaya çıktı. Bu yüzden Kalkolitik Çağ, Tunç Çağı ve Demir Çağı, Batı Akdeniz ülkele-nnde farklı dönemlerde gelişti. Bu dönemlerde kentlerin kurulmasıyla birlikte, kenti savunmak amacıyla yapılar inşasına başlandı. Sardinya'da Tunç Çağma ait yuvarlak kulelerde (nuraghi) tapınak, ev ve mezarlarda çok sayıda tunç heykelcik bulunmuştur. Ayrıca Batı Akdeniz ülkelerinde İÖ 3000-1000 arasından kalma birçok megalit (büyük taş) insan figürüne, Neolitik Çağa ait anıtlara, menhir ve dolmen adı verilen taş yapılara ve özellikle Korsika'da dikilitaşlara rastlanır. İtalya'nın kuzeyindeki Val Camonica' da da, 20 bin kadar oyma taş bulunmuştur.

Demir Çağında İtalya önem kazandı. İÖ 1000'lerin başında Po Ovası, Toscana ve Latium ile Lucania'nın bazı bölgelerinde, ölü yakma geleneğinin yaygın olduğu Villa-noven uygarlığı gelişti. Bir uygarlık Tunç Çağının sonlarında Avrupa'nın orta ve iç kesimlerine yayılan Ume (ölü külü kabı) kültürüne dayanıyordu. Ölünün küllerinin saklandığı, insan vücudunu andıran kaplar önceleri pişmiş topraktan yapılıyordu. Bu kaplann yapımında daha sonra tunç kullanılmaya başladı. Venedik ve çevresinde ise, kova biçimli kaplar (situla) yaygındı. Villanoven uygarlığı izleyen Etrüsk uygarlığında ortaya konan ilk örnekler, Vetulonia ve Capodimonte di Bolsena bölgelerinin düz ve ince uzun heykelcikleriydi. Etrüsk heykel sanatı, sonraki dönemde önce Yunan, ardından İon uygarlığının etkisine girdi. İÖ 6..yüzyıl sonuna gelindiğinde, Veii kentinde İon üslubunda pişmiş toprak yapıt-lann yaygın olduğu zengin bir heykel geleneği vardı. Günümüze ulaşan yapıtlann büyük çoğunluğu ise alçak kabartmalar ve Clusium kentinde bulunmuş İÖ 6. ve 5. yüzyıllara ait kabartmalı lahitlerdir. İber Yarımadasında ortaya konan yapıtlarda da Yunan heykel sanatının etkileri görülür.

Eski Yunan. İÖ 2. binyıl biterken sona eren Minos ve Miken uygarlıklarının etkilediği Yunan sanatı, bölgeyi istila eden halklarla yerli halkın yeni bir düzen içinde bir araya geldiği İÖ 900 ile Romalıların Yunanistan'ı fethettiği İÖ 146'ya değin uzanan dönemi kapsar. Bu dönem de kabaca beş evreye aynlabilir: Geometrik dönem (bak. geometrik üslup), Doğululaşma dönemi, Arkaik dönem, Klasik dönem ve Helenistik dönem.

Yunanistan'ın dış dünyayla fazla ilişkisinin olmadığı Geometrik dönemin (İÖ 900-800) başlıca ürünleri çanak çömlek, pişmiş toprak yapıtlar ve küçük tunç heykellerdir. İÖ 800'den başlayarak 100-150 yıl süren Doğululaşma döneminde, Doğu üslup ye tekniklerinin etkisi görülür. Yunanlılar İÖ 700'de Doğulu komşularından öğrendikleri kalıplama tekniğiyle çok sayıda kabartma kil levha yapmışlardır. Yunan sanatında Doğu etkilerinin egemen olduğu bu dönemin üslubu, Daidalos üslubu olarak da bilinir. İÖ y. 640'ta Yunan sanatı Mısır sanatının etkisi altına girmiştir. Bu dönemde, Mısır'ın anıtsal mimari ürünlerinin ve heykellerinin etkisiyle, büyük ölçekli heykellere yönelinmiş ve kireçtaşı, kil ya da ahşap yerine sert taşlar (özellikle de Kyklad Adalarında çıkan beyaz mermer) kullanılmıştır. Yunan heykel sanatının ilk anıtsal örnekleri bu döneme aittir.
Doğulularına dönemini izleyen Arkaik dönemin (İÖ 650-480) tipik yapıtları, elleri iki yanında, bir ayağı daha önde genç erkek (kuros) ve benzeri genç kız (köre) heykelleridir. Henüz model üzerine sistemli bir çalışma yapılmamakla birlikte, bu dönemde heykellerin doğal ölçü ve biçimlere daha yakın olduğu gözlenir. Ayrıca mezar taşlarında, sütun kaidelerinde ve İon düzenindeki yapıların frizlerinde kabartma heykellere yer verilmiştir.

Arkaik dönemi izleyen Klasik dönem (İÖ 480-323), kendi içinde Erken, Yüksek ve Geç Klasik evrelere ayrılır. Erken Klasik dönemde (İÖ y. 480-450) Arkaik döneme göre daha sakin ve dengeli bir üslup egemen olmuştur. Bu dönemin en güzel ürünleri, adı bilinmeyen bir heykel ustasının Olympia' daki Zeus Tapınağı'nın alınlık ve frizlerin-deki bezemeleridir. Mermer yerine tuncun daha çok kullanıldığı serbest heykelde ise, Myron'un yapıtları önemlidir.

Yunan dünyasının sanat merkezine dönüştüğü Yüksek Klasik dönem (İÖ y. 450-400), Yunan sanatının doruk noktası olarak nitelendirilir. Bu dönemin en etkili heykelcisi, Dünyanın Yedi Harikası'ndan biri sayılan "Zeus" heykeli ile Parthenon Tapınağı için bir "Athena" heykeli yapan Phidias'tır. Parthenon'un genel tasarımını da yapan Phidias, Klasik dönem üslubunun yerleşmesinde önemli bir rol oynamıştır. Dönemin bir başka önemli heykel ustası ise Argoslu Polykleitos'tur. Paionios'a ait "Nike" (Zafer Tanrıçası) heykeli ile Atina Akropolisi'nde yer alan Athena Nike Tapınağı'nın korkuluk frizleri gibi İÖ 5. yüzyıl sonundan kalma yapıtlar Yunan heykel uslu bundaki gelişmeyi açıkça ortaya koyar. Bu yapıtlarda kadın vücudu, artık gerçeğe yakın bir anlatımla işlenmeye başlamıştır. Geç Klasik döneme (İÖ y. 400-323) damgasını vuran heykelciler Praksiteles, Skopas ve Lysippos'tur. Bu heykel ustalarının üçü de Klasik dönemin idealizminden Helenistik dönemin gerçekçi anlatımına geçişte önemli rol oynamıştır. Atinalı Praksiteles, duyulan iletirken mermeri oymanın sağladığı bütün olanaklardan sonuna kadar yararlanmış, Paroslu Skopas ile Klasik dönem heykeline yoğun bir duygusallık katmıştır. Atina mezar kabartmalarında da Klasik dönemin dingin ve heyecansız üslubunun denetimli, ama derin duygulara yer veren bir anlatıma dönüştüğü gözlenir. Lysippos da değişik pozlardaki atlet heykelleri ve portreleriyle. bu dönem sanatına büyük bir yenilik getirmiştir. Klasik dönemi izleyen Helenistik dönemde ise, ünlü heykelci adlanndan çok, yer ve okul adları önem kazanır. Pergamon'daki (Bergama) Zeus Sunağı'nın kabartmaları ile ünlü "Samothrake Nikesi", güçlü hareket ve duyguların ustaca ifade edildiği yapıtlardır. Bu dönemde İskenderiye de önemli bir heykel merkezi durumuna gelmiştir. Koma sanatı ve erken Hıristiyanlık dönemi. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarına değin Roma'da yapılan ya da Roma'ya getirtilen yapıtların hemen hepsi Yunanlı heykelcilerin, Helenleştirilmiş Etrüsk sanatçılarının ya da onların taklitçilerinin elinden çıkmıştır. Cumhuriyet döneminin son yılları ile İmparatorluk döneminde, Roma'nın önde gelen sanatçılarının çoğu Yunanlı ya da Yunan asıllıydı. Bu nedenle, Roma'nın, Yunan sanatını benimseyerek sürekli kıldığı söylenebilir.

Cumhuriyet döneminin son yüzyılına ait en önemli ürünler, pişmiş toprak ya da balmumundan yapılma soy maskeleriydi (imagine). Roma sanatının Geç Helenistik dönem ikonografisinin etkisinde kalmasıyla, bu maskelere daha gerçekçi bir üslup egemen oldu. Romalıların portre sanatına olan ilgileri, kuşkusuz ölü gömme gelenekleriyle bağlantılıydı. Ama Roma'da gerçekçi portrecilik, ayrı bir sanat olarak ancak IÖ y. 100'de gelişebildi. Bu arada, imagine'lerin yerini de büstler almaya başladı.

Gotik sanat. Batı ve Orta Avrupa'da 12. yüzyıl ortalarından 16. yüzyıl ortalarına değin süren gotik sanat erken, yüksek ve geç gotik olmak üzere üç döneme ayrılır. Romanesk dönemde olduğu gibi, erken gotik dönemde de heykel sanatı büyük ölçüde mimariye bağlıydı ve yaygın olarak yapıların cephelerinde görülüyordu. Bu dönemde heykel üslubu gittikçe daha gerçekçi bir özellik kazandı; yüksek gotik döneme gelindiğinde mimarlıkla olan yakın ilişkisi de azalmıştı. Bunda ışınsal gotik adıyla bilinen üslubun geometrik düzene ağırlık yermesinin önemli bir etkisi oldu. Fransa ve İngiltere'de, oyma heykel sanatının en önemli ürünleri mezarlar ve anıtlardı. 13. yüzyıl gotik sanatının önde gelen adları, Pisa Vaftizhanesi'nin ve Siena Katedrali'nin akarlarım yapan Nicola Pisano, oğlu Gio-vanni Pisano ve öğrencileri Arnolfo di Cambio ve Tino di Cajnaino'ydu. Floransa Vaftizhanesi'ne yaptığı tunç kapılarla tanınan Andrea Pisano da dönemin önemli sanatçılanndandı. 15. yüzyıl başında gelişen ve uluslararası gotik olarak adlandırılan döneme ve üsluba ait birçok yapıt ise ya kaybolmuş ya da tahrip edilmiştir. Geç gotik dönemin önemli bir özelliği, çok sayıda heykelcinin Macaristan, Polonya ve İskoçya gibi, kendi ülkeleri dışındaki ülkelerde de yapıtlar vermeleridir. Bu dönemin en önemli heykelcisi, Burgonya dükünün hizmetine giren Claus Sluter'dır. Rönesans. Gotik dönemden Rönesans'a geçiş, romanesk dönemden gotik döneme geçişten çok daha az sarsıntılı oldu. Figüratif sanatlarda bu, simgeci tutumdan gerçekçi tutuma geçiş yerine, bir gerçekçi üsluptan bir başka gerçekçi üsluba geçiş anlamına geliyordu. Rönesans'la birlikte Antik Çağın klasik ideallerine dönüldü. Bu da çok ani bir değişim değildi; klasik yapı ve bezeme,geleneği, daha önce romanesk ve gotik İtalyan, sanatında da etkili olmuştu. Ama Roma heykel üslubuna kesin olarak dönen ilk İtalyan heykelci, 13. yüzyıl ortasında Nicola Pisano oldu.

Floransa'da Rönesans üslubu, önce heykel sanatında gelişti. Rönesans heykel ustalarının en önemlilerinden biri, hem durağan, hem hareket halindeki insan figürünü büyük bir ustalıkla işleyen ve kabartmaya büyük bir derinlik duygusu kazandıran Donatello'ydu. Bu sanatçı özellikle Floransa Katedrali ile Or San Michele Kilisesi'nin heykelleriyle ün kazandı. 15. yüzyılın başka heykelcileri arasında Nanni di Banco, Lorenzo Ghiberti, Jacopo della Quercia, Antonio Pollaiuolo, Desiderio da Settignano, Antonio ve Bar-nardo Rossellino ile Andrea del Verrocchio yer alıyordu.

16. yüzyıl heykel sanatının en büyük adı, yüksek Rönesans döneminin habercisi sayılan "Pietâ" ve gene aynı dönem üslubunun en başarılı örneği olan "Davud" adlı yapıtlarıyla ünlü Michelangelo'ydu. Onun ustalığı, Bartolommeo Ammannati, Baccio Bandınelli, Vincenzo Danti ye sonradan Vene-dik'e giden Jacopo Sansovino gibi Floransah maniyerist sanatçıları gölgede bıraktı. Ama yüzyılın ortalarına doğru Benvenuto Cellini ve yüzyıl sonunda Flaman heykelci Giambo-logna gibi, Floransa sanatında Michelange-lo'nun güçlü etkisini özümleyebilen sanatçılar yetişti. Venedik'te ise, Sansovino'nun Danese Cattaneo ve Alessandro Vittoria gibi öğrencileri, Floransa'dakîni andıran yeni bir maniyerist üslup geliştirdiler.

Maniyerizm, İtalyan heykelci Giambolog-na'nın etkisiyle Avrupa'nın kuzeyinde; Fon-tainebleau okuluna bağlı İtalyan sanatçıları, Primaticcio'nun ve Celljni'nin etkileriyle de Fransa'da gelişti. Başlangıçta İtalyan sanatçıların etkisinde kalan İspanyol Rönesans heykel sanatı ise zamanla kendine özgü maniyerist bir üslup geliştirdi.

Barok dönem. Barok sanatın en önemli özelliklerinden biri, sanatçıların resim, heykel ve mimarlık arasındaki geleneksel sınırlan yok ederek dramatik bir görselliğe ulaşmasıydı. 17. ve 18. yüzyılların en büyük heykelcisi Gian Lorenzo Bernini, daha gençlik dönemindeki bir dizi yapıtıyla, bu iki yüzyıhn heykel sanatının ilkelerini belirledi. Bernini'nin sanatı, bütün barok dönem heykel sanatının temelini oluşturuyordu. Ama Alessandro Algardi ve Flaman Fran-çois Duquesnoy gibi heykelciler de kendilerine özgü üsluplarıyla dikkat çekmeyi başardılar. Geç barok dönemde (17. yy sonu) resimde olduğu gibi heykelde de yapı ve tasanma değil, bezemeye ağırlık veren kompozisyonlar önem kazandı. 18. yüzyıl ortalarında ise İtalyan heykel sanatında teknik ustalığın önem kazandığı pitoresk bir üslup egemen oldu. Geç barok döneme damgasını vuran sanatçılar arasında Filippo Carcani, Filippo Parodi, Camillo Rusconi, Luişi Vanvitelli ve Antonio Canova gibi heykelciler sayılabilir.

Barok ve rokoko sanatı İtalya'nın dışında İspanya, Flandre, Fransa, Orta Avrupa ve Rusya'da da gelişti. Gregorio Hernândez, Manuel Pereira, Juan Martinez Montanes, Alonso Cano, Pedro de Mano ve Jqs de Mora gibi heykelcilerin temsil ettiği İspanyol barok heykeli hemen bütünüyle dinsel bir temele dayanıyordu. Picasso'nun yanı sıra Alex-ander Archipenko, Raymond Duchamp-Villon, Jacques Lipchitz ve Wilhelm Lehmbruck gibi heykelciler heykel sanatına yeni bir yön veren yapıtlar ortaya koydular. İlk örneklerini Rus sanatçı Vladimir Tatlin'in verdiği yapımcılık oyma, biçimlendirme, dökme yerine bükme, kesme, kaynakla birleştirme gibi yöntemlere yöneldi. Malzeme olarak mermer ve tuncun yerini plastik, cam, demir ve çelik gibi sanayi ürünleri aldı. Tanınmış yapımcı heykelciler arasında Na-um Gabo ve Georges Vantongerloo yer alıyordu.

1920'lerde toplumun öteki alanlarında olduğu gibi modern sanatta da bir tepki dönemi başladı. II. Dünya Savaşı sonrasının düzen ve güvenlik arayışı, birçok avant-garde heykelcinin üslubunda önemli değişikliklere yol açtı. Alberto Giacometti, Jean Arp, Lipchitz, Henry Moore, Barbara Hep-worth, Picasso, Julio Gonzâlez ve Alexan-der Calder fantezinin ağır bastığı bir anlatım geliştirdiler. Bu yıllarda metal, yaygınlıkla kullanılan malzemelerden biri haline geldi. Kendiliğindenliğe ve rastlantıya önem veren Peter Agostini, George Spaventa, Peter Grippe gibi sanatçılar ise balmumu ve kili yeğlediler. 20. yüzyıl heykel sanatı, hem teknik ve malzeme, hem de konu ve üslup açısından çok büyük bir çeşitlilik kazandı. Çağdaş akımların en belli başlıları, ABD'li heykelci George Segal'in örneklerini verdiği rardon ve Antoine Coyseyox ile Jean-Baptiste Lemoyne, Pigalle, Etienne-Mauri-ce-Falconet, Jean-Antoine Houdon gibi sanatçılar, İngiltere'de Nicholas Stone ve Edward Marshall, Orta Avrupa'da ise Georg Petel, Georg Raphael Donner, Egid Quirin Asam, kardeşi Cosmas Damian Asam ve Ignaz Günther de dönemin önemli heykelcilerindendi.

Yeni-klasik dönem ve 19. yüzyıl. Yeni-klasik sanat, bir yandan barok sanatın son evresine bir tepkiydi, bir yandan da Antik Çağın klasik sanatına duyulan yeni ilgiyi yansıtıyordu. Ama baroğa yönelik tepki, bu sanatın 18. yüzyıl sanatçıları üzerindeki etkisini hemen ortadan kaldırmadı. Yeni klasik heykelcilerin rokokoyu hafif ve yüzeysel bulmalarına karşın Etienne-Maurice Falconet, John Flaxman gibi sanatçıların ilk dönem üsluplarında Fransız rokokosunun güçlü etkileri görülüyordu. Yeni-klasik heykelin önemli bir özelliği, hareket ve duyguların taşkınlıktan uzak, denetimli bir üslupla anlatılmasıdır. Klaşikçiliği benimseyen heykelciler arasında İngiltere'de John Wilton, Joseph Nollekens, John Bacon (Yaşlı), John Deare, Christopher Hevvetson ve John Flaxman, Fransa'da Claude Michel (Clodion), Augustin Pajou ve Pierre Julien, italya'da Antonio Canova ve Camillo Pacet-ti, ABD'de ise William Rush, Horatio Greenough, Hiram Powers ve Thomas Crawford sayılabilir.

19. yüzyılda akademilerin her yıl düzenlediği halka açık sergiler, heykelcileri büyük ölçüde etkiledi. Akademiler, eğitim programlarıyla denetimli bir klasikçiliğe ağırlık verirken, bir yandan da açtıkları sergilerle heykelcileri heyecanlı ve yenilikçi bir anlatıma özendiriyorlardı. Bu dönemde geliştirilen mekanik teknikler de heykel sanatının yönünü önemli ölçüde belirledi. 19. yüzyıl heykel sanatının belki de en başarısız örnekleri, kiliseleri ve kamu yapılarını süsleyen büyük boyutlu kabartma panolar, alınlıklar ve nişlerdi.

Kent alanlarına dikilen tunç portreler ve büyük mezarlıklara yerleştirilen anı heykelleri de 19. yüzyıl heykel sanatının yaygın örneklerinden oldu.
Modern heykel. Modern sanatın kökleri, 19. yüzyıl ortalarında, özellikle resim alanında akademik geleneğin konusuna ve üslubuna karşı çıkışa dayanır. 19. yüzyılın ikinci yarısında, Auguste Rodin ve aynı zamanda ressam olan Edgar Degas gibi Fransız sanatçılar ile İtalyan Medardo Ros-so 20. yüzyıl heykel sanatı üzerinde önemli etkiler bırakacak yapıtlar verdiler. Rodin'in çok sayıdaki öğrencisi arasında en önemlileri Ğmile-Antoine Bourdelle ve Charles Des-piau'ydu. Gene Rodin'in etkisiyle 20. yüzyıl başında Paris'e gelen birçok sanatçı içinde Wilhelm Lehmbruck ve Constantin Bran-cusi ötekilerden ayrılır.

20. yüzyılın ilk yansında, başka sanatlarda olduğu gibi heykelde de kübizm, yapımcılık, dadacılık, gerçeküstücülük gibi avant-garde akımlar ortaya çıktı. Picasso'yla birlikte heykelci artık, geleneksel heykel yöntemlerini ve görme ya da dokunma duyularını çevresel sanat ile Gabo, Duchamp ve Alexander Calder'ın öncülük ettiği kinetik sanat oldu.