Makaleler Makale ve Araştırmalar Makaleler Kültürleme (“Enkulturation”)
Makale Başlığı: Kültürleme (“Enkulturation”)

Kültürleme (“Enkulturation”)

Yazar: Unknown • Eklenme Tarihi: 27.03.2008 • Görüntüleme: 4.438

Özet:
Eğitim Sosyolojisinin en önemli kavramlarından, sosyalleşme ve eğitim konusunun en önemli kısımlarından biri de kültürleme kavramıdır. Kültürleme, kişinin doğuştan itibaren kendi kültürünü öğrenmesi, benimsemesi ve bu kültürün bir “üyesi” olması demektir. Kültürlemenin en önemli yanı, gruba veya tabakaya has olan dilin öğrenilmesidir.

Kelimeler:
kültürleme, makaleler, sanat, sosyal, toplum, birey, eğitim, sosyoloji, toplum bilimi

Eğitim Sosyolojisinin en önemli kavramlarından, sosyalleşme ve eğitim konusunun en önemli kısımlarından biri de kültürleme kavramıdır. Kültürleme, kişinin doğuştan itibaren kendi kültürünü öğrenmesi, benimsemesi ve bu kültürün bir “üyesi” olması demektir. Kültürlemenin en önemli yanı, gruba veya tabakaya has olan dilin öğrenilmesidir.
Kültürleme, kısmen okulda kültürel muhteva ve tekniklerin bilinçli olarak öğretilmesi, kısmen de hayatın günlük akışı sırasına bireyin ilişki kurduğu kişilerle karşılıklı etkileşimi içinde bilinçsiz olarak öğrenmesi ile mümkün olmaktadır. Bu bakımdan kültürleme, sosyalleşmenin kültürel unsurlarla ilişkili olan tarafıdır. Bazı yazarlar, çok karmaşık olan sosyalleşme olayını parçalara ayırarak basitleştirmeye çalışmışlar; bireyin sosyal normlar, değerler ve davranış örneklerini öğrenmesine sosyalleşme, kişiye toplum kültürünün öğretilip benimsetilmesine de kültürleme demişlerdir. Kültürlemede bilhassa kültürel sembol ve geleneklerin oluşumu önemlidir; meselâ, yiyecek hazırlama, grup diline ait gramer ve sentaksın öğrenilmesi gibi. Sosyalleştirme ile kültürleme kavramları arasındaki fark pek belirgin değildir; çünkü sosyal normlar, toplumsal davranış örnekleri ve kültürel muhtevalar sık sık birbirlerine karışmaktadır. D.Claassens, bu nedenle kültürlemeyi sosyalleşme olgusunun bir bölümü saymış; sosyalleşmenin temel oluşumu olarak sosyalleşebilme ve sosyalleştirebilmeyi kabul etmiştir ki, bu da genellikle aileler içinde olmaktadır. Ancak ailedeki ilk sosyalleşme başarılı olursa çocuk çevresindeki insanlara güvenebilmekte, sosyal hayata iyimser yaklaşmakta ve bu temel üzerinde sosyalleşebilmektedir. Kültürleme, sosyalleşen çocukları hemen belirli bazı örnekler (”patterns”, “Muster”) etrafında sabitleştirmektedir.
Kültürleme, hayatın ilk günlerinden itibaren başlar; emzirme, memeden kesme, besleme, temizlik alışkanlıklarını kazandırma, çocuğun ağlamasına, konuşmasına ve hareketlerine karşı vaziyet alışlar her aile içinde kendiliğinden olmaktadır. Ancak kendiliğinden olan bu şeyler doğal değil kültüreldir; anne-babanın bütün davranışları kültürel özellikler taşımakta, çocuk da bunları aynen almaktadır.
Şahsiyet kazanma (”Personalisaton”)
D.Claessens, aile içinde cereyan eden birincil sosyalleşmeden ve kültürlemeden ayrı olarak bir de “ikincil sosyal etkileme” dediği şahsiyet kazanmadan bahsediyor. Bireylerin toplumsal roller alabilmesi, toplumun kendine öğrettiği ve kendisinden beklediği vaziyetalışlarını ve davranış şekillerini gösterebilmesi, toplumda iyice belirgin ve sürekli olan sosyal-kültürel şahsiyeti kazanabilmesi için öncekilerden oldukça farklı olan bir sosyalleşme safhasından daha geçmesi gerekmektedir. Bu sosyalleşme safhasında birey, toplumun ve kültürün çeşitli etkilerini birbirinden ayırarak, değerlendirerek, koordine ederek, bütünleştirerek, kabul veya reddederek kendine göre bir şekil verir. Bir taraftan toplumsal özellikler bireyin özellikleriyle karışarak ona has olur, ama bu arada gene de toplumsal olma özelliklerini korur. Her toplum, kendi insanlarına kendi kültürel şahsiyetini kazandırdığı gibi, her birey de bir taraftan bu toplumsal ve kültürel muhtevayı kendine göre seçer, seçtiklerini işler, değerlendirir, ferdileştirir; bir yandan da toplum kültürünün değişmesine ve gelişmesine hizmet eder. Tarihte ve toplumsal değişmede bireyin rolü hiç bir zaman küçümsenmemelidir; tarih ve toplumsal örgü nasıl bireyleri kalıplandırıp yön veriyorsa; bireyler de aynı şekilde tarihî ve toplumsal yapıları kalıplandırıp yön vermektedirler.
İnsanların pek çoğu aynı sosyal kültürel çevrede yetişip büyüdükleri halde herbirinin temel şahsiyet özellikleri birbirlerinden oldukça farklıdır. Erik H.Erikson, insan benliğinin önceden belirlenmiş adımlara göre şekillendiğini savunur. Tıpkı embriyonun annenin döl yatağında önceden belirlenmiş aşamalara göre geliştiği gibi, doğumdan sonra da annenin silik görüntüsünden bütün insanlara kadar genişleyen toplumsal çemberler içinde kişinin benliği gelişir. İnsan şahsiyetinin oluşumundaki adımlar boyunca insan giderek toplumsal hayata itilir, onun bilincine varır ve karşılıklı ilişkiler içinde toplumdaki yerini bulur. Bu nedenle toplum, bir taraftan karşılıklı etkileşim olanakları yaratmalı, diğer taraftan da insanın gelişme safhalarının açılımının doğru bir sırada ve ölçülü olmasını güvence altına almalıdır.
Erikson’un aşamalı türeyim (”epigenesis”) ilkesine göre sıralanan sekiz çağ, şunlardır :
1. Temel güvensizliğe karşı temel güven,
2. Utanç ve kuşkuya karşı özerklik,
3. Suçluluk duygusuna karşı girişim,
4. Aşağılık duygusuna karşı iş-yapıcılık,
5. Rol kargaşasına karşı kimlik,
6. Yalnız kalmaya karşı yakınlık kurma,
7. Duraklamaya karşı üretkenlik,
8. Umutsuzluğa karşı benlik üstünlüğü.
Dikkat edilirse, bu çağların her birinde çatışma vardır; gelişme sürecindeki her çağ bir dönüm noktası bunalımını içerir. Her çakışmada iki uç vardır ve hiç bir çağda bunlardan birisi ezici bir üstünlük sağlamaz; ancak göreceli bir üstünlük sağlar. Her dönem bir önceki dönemden etkilenir ve bir sonraki dönem için basamak görevi görür. İnsan şahsiyeti, hayatın ilk günlerinden başlayarak birbiri üzerine binen ve birbirini hazırlayan basamaklardan oluşur.
Çocuk, gerek taklit yoluyla gerek yaşadığı aile içerisinde kendine uzun bir gelecek göremediğinden dolayı hemen anne ve baba rollerine özenir. Aile içinde çalışılabilir bir geleceğin olmaması, onu dış toplumsal hayata yöneltir. Bundan sonra da toplum, kendi teknolojisi ve ekonomisi ile çocuğu şekillendirmeye ve sömürmeye çalışır. Aile, çocuğu okul hayatına iyi hazırlayamadığı; okul, hayatın daha sonraki isteklerini yerine getirecek şekilde donatamadığı için, kişinin gelişimi, geçiş dönemlerinde kesintiye uğrar. Bir gencin şahsiyetinin oluştuğu ana evrelerden birisi ergenlikten sonraki dönemdir. Bu dönemde bedensel ve duygusal gelişim kadar toplumsal değerlendirme ve kabul de önemlidir. Bu kabul sırasında toplumsal törenler, kurallar ve ideolojiler önemli bir rol oynarlar. Beden ve benlik savaşımı giderek bir dengeye ulaşır. Bireyin amacı da, bu gelişmelerin sonunda kognitif bir bütünlüğe ulaşabilmektir.
Erikson’a göre, aynı bireyler gibi, toplumların gelişimi de bir evrim tarzında olur; yalnız buradaki evrim birimi kişiler değil kuşaklardır. Bir bireyin insan olabilmesi için bir toplumun sosyal kültürel örgüsü içinde yaşaması zorunludur. Aynı şekilde bir toplumun da canlılığını ve güçlülüğünü sürdürebilmesi çağdaş değişmelere ayak uydurabilmesi için kendi kültürü ile damgalanmış, kendi toplumsal yapısını bozmadan olumlu yönde ilerletecek, geliştirecek şahsiyetlere ihtiyacı vardır. Her toplumda sosyalleşmenin ilk ana görevi, mevcut geleneksel ve kültürel değerleri yeni yetişen kuşaklara aktarmak, öğretmek ve benimsetmektir. Ancak sosyalleşmenin muhteva, amaç ve metodları toplumların gelişmişlik durumlarına, üretim tarzlarına, işbölümü anlaşıylarına, sosyal yapılarına, politik ve sosyal sistemlerine göre değişmektedir. Sosyalleşmeyi yalnız bunlar değil, kişinin motivasyon, hareket hayatı da belirlemektedir. Kişi sosyalleşirken dış kültürel dünyadan her şeyi kendine göre seçerek alır. Toplumun ve bireylerin fonksiyonel hale gelmesi için sosyalleşme şarttır. Sosyalleşme toplumun devamlılığını sağlar; bunun için yeni yetişen nesillerin neler öğrenebilecekleri, toplumun çağdaş değişmelere uyarak yaşayabilmesi için daha neleri öğrenmesi gerektiği, sosyalleşme işini düzenleyen kişi ve kurumlar tarafından tespit edilir. Sosyalleşmenin mükemmel olup olmaması, soyalleşmenin ürünü olan sosyal-kültürel şahsiyetin kalitesi, büyük oranda toplumun o bireye sunduğu geniş sosyalleşme ve kültürleme imkânlarına bağlıdır.

Kaynak: http://nedemek.toplumdusmani.net/kulturleme/