Makaleler Makale ve Araştırmalar Köşe Yazıları Yeteneksizliği Örtme Biçimi Olarak Deneysel Sanat
Makale Başlığı: Yeteneksizliği Örtme Biçimi Olarak Deneysel Sanat

Yeteneksizliği Örtme Biçimi Olarak Deneysel Sanat

Yazar: E. H. Gombrich • Eklenme Tarihi: 08.01.2008 • Görüntüleme: 4.876

Özet:
Sanat diye bir şey yoktur aslında. Yalnızca sanatçılar vardır.

Kelimeler:
Yeteneksizlik Örtme, Biçim, Deneysel, Sanat, makaleler, Gombrich

Başta müzik, resim ve plastik sanatlar olmak üzere, birçok sanat dalında deneysel adı altında derinlikten, el emeğinden, yaratıcılıktan ve düşünsel arka plandan yoksun; zorlama çalışmalarla karşılaşıyoruz sık sık. Ben yaptım olducu egoların pompaladığı bu altı boş denemeler, deneysel sanatın sonsuz olasılıklarına ve açıklama biçimlerine sığınarak “deneysel” kavramının içini boşaltıyor. Sanatsal beğeninin soyut ve göreceli olması, zevklerin ve renklerin tartışılmaması, bu çalışmaların üreticilerinin ekmeğine yağ sürüyor.

Geçen gün bir sergide tam da böyle bir eseri eleştirdiğimde yanımızdaki bir tanıdık Duchamp’ın meşhur ‘Pisuar’ eserini örnek vererek “O sanat oluyor da bu niye olmuyor?” diyerek karşımızda duran saçmalığı savundu. O anda, cevap vermek yerine bu yazıyı yazmayı düşündüm. Ona hak vermiş gibi sessiz kalarak yazının taslağını zihnimde planlamaya koyuldum: 

‘Dadaizm’ ve ‘Duchamp’

İnsan aklına, ideallerine, pozitif bilime, güzel duygulara ve güzel sanatlara karşı duyulan yüksek inanç, I. Dünya Savaşı’nın bombardımanıyla altüst olmuştu. Doğa bilimlerinin ve sosyal bilimlerin hegemonyası altına giren insan düşüncesi, bilgi dağarcını genişleterek kendi varoluş gerçeğini bulacağına dair naif rüyadan sert bir tokatla uyanmıştı. Bu yanılsamanın fark edilmesiyle 20. yüzyıl batı düşüncesi büyük bir bunalımın eşiğine gelmişti. Yaşanan korkunç savaşların doğal bir sonucu olarak tüm bu vahşetin mimarı olan insan aklının sağlığı sorgulanmaya başlanmıştı. Bu sorgulamanın uzantılarından biri de güzel sanatlar algısını tersine çeviren bir anti-sanat hareketi olan Dadaizm’di. Daha sonra bu anarşik çalkantıdan sağlam bir ekole dönüşebilmeyi başaran gerçeküstücülük (sürrealizm) doğdu.

Dadaistler o güne değin geçerliliğini korumuş tüm değerleri bilinçli olarak saçmalaştırarak ve herkesin sanattan anladığını tersyüz ederek insanoğlunun çokbilmişliğinin altında yatan şuursuzluğu protesto etmek istemişlerdi. Geleneksel burjuva değerlerine karşı bir silah olarak akıldışını, şoku, saçmayı, rastlantısallığı savundular. Sanatı yıkıp üzerine anti-sanatı inşa etmeyi denediler.

Dadaistlerin çabası sanat olmayanı sanat yapmaktı. Tabii bunu yaparken her fırsatta toplumsal göndermelerle dolu tuzaklar kurmayı da ihmal etmediler. Bu akımın en ilginç isimlerinden biri, pisuar eseriyle ünlenen Fransız sanatçı Marcel Duchamp’tı. 

‘Duchamp’ ve ‘Pisuar’

Neresi sanattı bunun? Nasıl olmuştu da bu kadar ünlenmişti? Üzerinde sanatçının imzası bulunan alelade bir pisuardı sadece. Evet ama çoğunluğun sandığı gibi, Duchamp’ın sanat eseri olarak öne sürdüğü bir nesne değildi bu.

Duchamp 1913’te seri üretim nesnelerini imzalayıp sanat sergilerine gönderdiğinde, bireysel üretim denen şeyle bir güzel dalgasını geçmeyi amaçlamıştı. Eserin tüm varlığını kendisini yaratan sanatçıya borçlu olduğunu belgeleme amacı taşıyan imza, bu sefer bir pisuarın üzerindeydi. İşte fikir buydu. Yani pisuvar benim eleştirdiklerim gibi düşünsel arka plandan yoksun bir eser değildi.

Sanatçının o kıymetli imzası, rastgele seçilen bir seri üretim nesnesine atılmıştı. Böylelikle her türlü bireysel yaratıcılık iddiası alaya alınmıştı. Yani bu bir sanat çalışması değil, bir tür kışkırtmaydı. İmzanın, eserin niteliğinden daha önemli sayıldığı sanat piyasasının maskesini düşürmeyi amaçlayan bir provokasyondu.

Özetle, Duchamp’ın hazır nesneleri “bu da sanat mı şimdi” diye homurdananların sandığı gibi birer sanat eseri değil, sanatta bireysel yaratım sürecinin ağır biçimde sorgulandığı birer gösteridir. Eserin bireysel ve biricik olduğunu belgeleyen imzanın bir seri üretim nesnesinin üzerine atılmasıyla birlikte, sanatın doğasına ilişkin olarak Rönesans’tan itibaren gelişmiş olan eserin biricik olduğu ve tamamen bireysel şekilde yaratıldığı görüşü sorgulanmıştır.

Ayrıca, dükkânlarda satılan nesneleri galeride sanat eseri olarak sergileyerek yalnız sanat camiası tarafından tanınan bir mekânda sergilenen eserlerin “sanat” sayıldığını da göstermek istemişti Duchamp. Çünkü kültür tüketicilerinin sanat algısı eserin içeriğinden çok, sergilendiği mekândan ve üzerindeki imzadan kaynaklanıyor. Sergide karşımızda duran saçmalık sırf sergi salonunda diye sanatmış gibi bir yanılsamaya sebep olabiliyor bazen. Aynı deneysel çalışma bir kaldırımın kenarına bırakılmış olsa, hiçbir sanatsever onun çöp kamyonu tarafından alınmasına engel olmaz. 

‘Pisuar’ ve ‘yanlış anlama’

Son zamanlarda karşımıza sıkça çıkan yüzeysel ve üretimi basit eserlerin çoğunun ardında Duchamp’ınki gibi parlak bir fikirsel açılım veya herhangi bir eleştirel tutum yok maalesef. “Bakın ben de sanatçıyım” diyebilme sevdasının basit motivasyonu var sadece ortada. Klasiği sindirmeden deneysel denemelere giren sanatın genç girişimcilerinin çalışmaları içeriklerine göre değil, sergilendikleri mecraya veya altındaki imzaya göre değerlendiriliyor çoğunlukla.