Makaleler Makale ve Araştırmalar Köşe Yazıları Ertuğrul Özkök’e Açık Mektup
Makale Başlığı: Ertuğrul Özkök’e Açık Mektup

Ertuğrul Özkök’e Açık Mektup

Yazar: Zafer Kalfa • Eklenme Tarihi: 08.11.2007 • Görüntüleme: 3.169

Özet:
Ülkelerin içinde bazı ihanet noktalarının oluşturulması her dönemde alışıldık bir durum olmuştur. Basın dediğimiz kurum da bu yönlendirmeci hareketlerin başını çekmiştir her zaman ve her yerde. Bunlara alıştık. Bizler şunu sorguluyoruz:

Kelimeler:

    Sayın Ertuğrul Özkök (Hürriyet Gazetesi genel yayın yönetmeni);
Öncelikle belirtmeme izin veriniz ki, bendeniz sürekli olarak yazılarınızı takip eden birisi değilim. Dahası günlük gazeteleri takip etme gibi bir alışkanlığım da yoktur. Zira, değerli aydınımız Attila İlhan’ın da belirttiği gibi “Türkiye’deki basının Türk olmadığı” na inanıyorum. Bundan başka basınımızın ahlâkî ve bilimsel değerlere aldırış etmediğini de üzülerek görüyorum. Kısacası az sonra okuyacaklarınız bir iddia değil sadece duyuş ve düşünüş ürünü satırlardır. Öyle ki yakından takip etmediğim yayın organları hakkında herhangi bir iddiada bulunmam beni de ahlak ve bilim değerlerden uzaklaştırır. 
    Efendim;
Açık olmak gerekirse sizde ve diğer bazı önemli gazete yazarlarında bugüne dek gördüklerimiz ne ülke gerçeklerini ne de gerçek kavramının özünü yansıtıyordu ve bu durum bizleri fazlasıyla üzüyordu. Doğan medya’nın iktidar yanlısı haber ve yorumları bir ülke halkını yanlış rey kullanmağa itmekle kalmıyor daha öteye giderek Türkiye’nin uluslar- arası boyuttaki hali konusunda insanları yanlış düşünmeğe de sevk ediyordu. Bu durum –maalesef- hem gazetelerde hem de bazı tv kanallarında aynen devam etmektedir. Hattâ bazı “aydın” kimselerde de durum farklı değildir. Üstelik kimi zaman, ihanet noktasına varan bu davranışlar bizleri üzmekten öte sinirlendiriyordu da… Mamafih, haklı öfkemiz de yanlı basın sayesinde farklı değerlendiriliyordu. 
    Ülkelerin içinde bazı ihanet noktalarının oluşturulması her dönemde alışıldık bir durum olmuştur. Basın dediğimiz kurum da bu yönlendirmeci hareketlerin başını çekmiştir her zaman ve her yerde. Bunlara alıştık. Bizler şunu sorguluyoruz: Bir insan, neden ve nasıl olur da ahlâktan, onurdan ve adaletten bu denli uzaklaşabilir? Şeytan’a yenilmek bu kadar kolay mıdır?
Kanaatim odur ki sorun ideolojik değil ama tamamen hümanistiktir; yani basında meydana gelen bu türden olayların baş rol oyuncuları farklı ideolojilere sahip oldukları için değil ama İlâhî Hakikât’e olan bağlılıklarını yitirdiklerinde dolayı işte bu yollara başvurmaktadırlar. Kaldı ki burası da ayrı bir vahimliktir.
Sayın Özkök; lütfen yazdıklarımı yanlış anlamadan evvel biraz daha sabrediniz. Bu sayede sadece bizler için değil, hepimiz için iyi bir iş yapmış olacaksınız. Vazifeniz de bu değil mi zaten? Zaten amacınız ve işiniz bizleri dinlemek, bizlere yardımcı olmak değil mi?.. Akşam yatağınıza yattığınızda rahat uyuyabilmeniz kuş tüyü yastıklara değil de halkınızdan alacağınız desteğe bağlı değil mi? İşte, bizler (ben ve birçok değerli dostum), öyle görüyoruz ki son zamanlarda meydana gelen birçok üzücü olay ve bunların akabinde iyice açığa çıkan sayısız ihanet merkezi sizi de rahatsız etti. Ve galiba artık siz de düne kadar –isteyerek, istemeyerek- yaptığınız birçok hatadan dolayı rahtsız oluyorsunuz. Hoş, “okumuyorum” derken hiçbir yazınıza göz gezdirmedim anlamı çıkmamalı; AB sürecinde yazdığınız yazıların hepsini yanlı buluyorum. Kıbrıs ve İran ve ABD ve AKP konusunda düne kadar yazdıklarınızın hepsi ama hepsi yanlı yazılardı bana kalırsa. Fakat son birkaç haftadır terör, hükümet ve benzeri hususlara öyle içten eğiliyorsunuz ki “evet”, diyoruz, “O da doğru yola giriyor”… Doğru yolu buldu, demiyoruz çünkü doğru ile yanlışı ayırabilecek kadar zeki ve deneyimli olduğunuzdan asla şüphe etmiyoruz. Fakat işte, insan bu ya, bazen nefsine yenilebiliyor. 
    Şimdilerde sizi çok daha dinç, cesur ve azimli görüyoruz. Kürt milliyetçiliği, 6-7 Eylül olayı, muhtemel Türk-Kürt çatışması konularındaki tavrınız hem bilimselliği hem de vicdaniliği bakımından taktire değerdir. Bu bağlamda Hasan Cemal’e (ki, bu insanın niyetleri konusunda hiç de olumlu düşünmediğimizi ifade etmek isterim ve evet, bu defa iddia ediyorum) verdiğiniz yanıt ise gerçekten bir gazetecilik başarısıdır.
Deneyiminiz ve zekânız, bu yazdıklarımın sizi galeyana getirmek maksadı taşımadığını, herhangi bir gazeteciye karşı sizi savunurken ucuz bir fanatizm kaygısı taşımadığımızı anlamanıza yetecektir. Lütfen, beni bağışlayın; bu çeşit niyetlerim yok. 

    Sadece şunu his ediyoruz; bu ülkenin, bu iklimin değerlerini gerçekten özümsemiş insanlar, artık ihanet perdesini yırtmak için sıraya giriyorlar. “Artık yeter, susmayacağım!” diyorlar yavaş yavaş… Ne derdi Goethe: Bir ülkede ihanet arttıkça vatanseverlerin sayısı da çoğalır. Bu, ne muhteşem bir diriliştir, Sayın Özkök. Emin Çölaşan’da, Fatih Altaylı’da ve daha başka yazarlarımızda da benzer tavrı görüyoruz. Hattâ Hıncal Uluç’ta bile… Bizleri bugüne dek güdülmelik koyun gibi görenlerin artık uykularının kaçtığını ve tabir yerinde ise, Hak yoluna döndüklerini görüyoruz. Bir yarışı mı kazanıyoruz, hayır. En azından bu, sizlerle (gazetecilerle) halk arasında bir yarış değildir. Bir bahis söz konusu değildir. Çünkü ya hep beraber kazanırız, ya hep beraber kaybederiz. Bu nedenle değil mi ki, sathı-ı müdafaa, hattı müdafaadan öndedir? 
    Unutmayın efendim;
Bu halk af edicidir. Asla kin gütmez, gütmemiştir. Tarih de bunu bin defa kanıtlamıştır. Geliniz, bu onurlu tavrınızı sürdürünüz. Bizler de sizlere her zaman ve her türlü desteği sunalım. Zira halkın desteği, iktidarın maaşından daha büyük bir kazançtır. Bu her zaman böyle olmamış mıdır?
Sevgiler, iyi çalışmalar.

 Zafer KALFA
(ressam- yazar)