Makaleler Makale ve Araştırmalar Köşe Yazıları Kule Günlüğü / Kral ve Adamları
Makale Başlığı: Kule Günlüğü / Kral ve Adamları

Kule Günlüğü / Kral ve Adamları

Yazar: Hüseyin Evcil • Eklenme Tarihi: 01.10.2007 • Görüntüleme: 2.917

Özet:
İnsan olarak hepimizin yaşamı kısa ve riskli. Fakat doğanın bol zamanı var, acele etmiyor. Ömer Hayyam demiş ki: Yaşam şarabı damla damla akar. Yaşam çiçekleri bir bir düşer.

Kelimeler:
Kule, günlük, kral, adamlar, yahudi, mason, tevrat, deneme, makale

İnsan olarak hepimizin yaşamı kısa ve riskli. Fakat doğanın bol zamanı var, acele etmiyor.
Ömer Hayyam demiş ki: Yaşam şarabı damla damla akar. Yaşam çiçekleri bir bir düşer.

Şehir dışına çıkıp yaşlı bir ağacın gölgesine sığındığımda, derinlere saplanan yılları, bir daha dönmemek üzere giden geçmişi düşünüyorum. Burukluk çöküyor. Hiç olmazsa, bundan sonraki günleri elimden kaçırmasam … Onlar da geçip gidecekler.

Her dönemde toplumların, yüksek kültürü ve gücü baltalanmış. Bazıları hızla yozlaşmışlar, yerlerini başkalarına bırakmışlar.

1- Perspektif görüşlerin bozulduğu,
2- Egoların, komplekslerin baş tacı edildiği,
3- Paranın ve kaba gücün erdemine inanıldığı,
4- Irkçılığın öne çıkarıldığı ülkelerde perde gerisindeki tehlikeli gruplar işlerini rahat yürütmüşler, kaleleri içten yıkmışlar.

Sonuçlar ( bağırırcasına ) doğruluyor ki: Öfkeli, vurucu bir zihniyet, yeryüzünün değişik noktalarında çatışmaları örgütlüyor, yolunun üzerinde bulunanları yumuşatıp yutuyor. Bencilliğini ve şehvetini, dev ölçekteki bir dışa vurumla, yaşama geçiriyor.

Savaş sever şirketler, ormandaki vahşi arslanlar, zehirli yılanlar gibi tetikteler; ısırmak için, daha çok büyümek için. Savaşlar, toplu kıyımlar, insanlığın en iğrenç felaketleri. Böylece, silah sektörlerinde devamlılık sağlanmış, karşıt fikirler çarpıştırılmış, aynı zamanda ahlaki değerler ters yüz edilmiş.

Uzaktan da olsa, savaşların dumanlarını görmeyi hiç istemezdim. Liderlerin kin dolu sözlerini duymayı da hiç istemezdim.

ABD’nin, abarttığı İran tehlikesine karşılık Suudi Arabistan ve beş körfez ülkesine 20 milyar dolarlık silah satmaya hazırlandığı ortaya çıktı. Savunma Bakanı Robert Gates ile Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, önümüzdeki günlerde Arap ülkelerini ziyaret edecekler, hazırlanan silah paketinin ayrıntılarını ele alacaklar. Bu görevli katiller, gülümseyen yüzleriyle, fotoğraflarda ne kadar masumlar.

ABD, Ortadoğu’daki en büyük müttefiki ve yoldaşını sakinleştirmek, kaygılarını gidermek amacıyla bir jest yaparak, önümüzdeki on yıl için İsrail’e, 30 milyar dolarlık karşılıksız askeri yardımı taahhüt etti. Yani her yıl İsrail’e verilen, 2.4 milyar dolarlık katkı, 3 milyar dolara çıkarıldı.

Sürmekte olan bütün çatışmaların ve sosyal çözülmelerin temelinde, kapitalist ideoloji yatıyor. Bu düşünce sistemi: Yalnızca kendi isteklerini tatmin etmek için yaşayan, egoist, insan sevgisinden uzak, geniş düşünemeyen, zavallı insan tipleri yarattı. Her bireyin, diğerini ezerek ya da kandırarak yükselme çabasında olduğu toplumlarda, barış ve huzurun bozulması da çok doğal.

Dünyada gelişen olayları daha net kavrayabilmek, olaylar hakkında farklı görüşleri öğrenebilmek, bu arada kendi sosyal ve politik fikirlerimizi de geliştirebilmek için basın organlarını izliyoruz. Medya, bunu en mükemmel biçimde kullanarak, topluma empoze edilecek seçilmiş fikirleri, değerleri, haberleri, yorumları ve diğer tanıtımları halka ulaştırıyor. Hazırlanan bazı programlar, insanda kalıcı bir koşullandırma sağlıyor.

İnsanı değerli ya da tehlikeli yapan şey, beynindeki düşünce ve yüreğindeki inanç. Türk insanının özgün düşünce üretimi azaldı. Kendisine dört yönden dayatılan aykırı düşünceleri sindirmekle meşgul. Yabancı beyinlerle düşünmekte olduğunu bir parça anlasa da, bunu çok önemsemiyor. Asil insanımız köleliğe doğru gidiyor. Dürüstlük, adalet, sevgi gibi kavramlardan yavaş yavaş uzaklaşıyor, duygusuz robotlar gibi paraya ve paranın sahip olduğu değerlere yöneliyor ne yazık ki. Her şey ortada. İlişkiler, işlenen suçlar ortada.

Binlerce yıldır var olmakla birlikte, resmi olarak kurulduğu 1717 yılından bu yana, Avrupa ve dünya tarihinde büyük etkileri, yönlendirmeleri görülen, uluslar arası bir örgüt var ki, o da: Masonluk.

Masonlar, çalışma sistemlerine ve etki alanlarına dair gerçekleri her zaman inkar ederek, hayır kurumu, arkadaş kulübü olduklarını belirtiyorlar söyleşilerinde. Oysa bünyelerine aldıkları, bazı devlet adamları, politikacılar, iş adamları, sözde düşünürler, sözde sanatçılar, sözde yazarlar aracılığıyla, hedef ülkenin iç ve dış politikalarını, hedef toplumun en dinamik noktalarını, kendi tasarımlarına uygun olarak değiştirebiliyorlar. Kesin, tartışılmayan bir şey: Localara kayıtlı üyeler, gönüllü - sonsuz teslimiyet içindeler ve yukarıdan gelen bütün emirleri uygulamak zorundalar.

Masonluğun kaynağı araştırıldığında, bu yapılanmanın, Yahudi çıkarlarının korunması için kurulmuş bir maşa örgüt olduğu anlaşılabilir. Masonluğu ve Kapitalizmi birer silah olarak kullanan Siyonizm ise: Yeryüzünde süregelen kaosların, huzursuzlukların çıkışında çok etkili.

Yahudilerin güçlerini keşfetmek kolay değil. Masonlar, Yahudilerle bağlantıları olmadığını ve bir hayır - yardımlaşma kurumu olduklarını söylüyorlar. Yahudiler de kendi haklarında anlatılanların iftira olduğunu, gerçekte son derece barışsever ve iyilik yanlısı olduklarını belirtiyorlar. Onların ifadelerine göre: Kurdukları bütün örgütler, dünya barışını sağlamak için, kardeşlik için, sevgi için.

1948 yılında, İsrail Devletinin kurulmasıyla, Yahudiler, yüzyıllardır özlem duydukları vaat edilmiş toprakların bir bölümünü ele geçirdi. Bu ele geçirme, anımsanacağı üzere, bölgeden toprak satın almakla ve işgalle gerçekleştirildi. Günümüze dönelim. Yahudiler açısından, dünya egemenliği yakın görülüyor.

Siyonizm, ülkemize de çengel atmış. İsrail’in Türkiye’ye bakışını, Fırat’ın doğusunda kalan topraklarımızın, değiştirilmiş Tevrat’ta bahsedilen, Büyük İsrail Devletinin sınırları içinde olduğu düşüncesi biçimlendiriyor. Tevrat, Yahudi felsefesinin temeli fakat zaman içinde değiştirilmiş, ilahi niteliğini yitirmiş bir kitap.

İsrail, din hükümlerine göre yaşanan bir devlet. Hahamlar, kendi narsist görüşleri doğrultusunda tahrif ettikleri Tevrat’a, Yahudilerin sahip oldukları üstün ırk inancını eklemişler. Tevrat’tan çok daha önceleri, kendilerinin bütün ırklardan üstün olduklarına ve dünyanın gerçek sahibi olduklarına inanmışlar.

Yahudi geleneklerinin ve ideolojisinin temel kitabı Kabala, Ruhban sınıfının geliştirdiği bir öğreti ve aykırı inançlar üzerine kurularak yazılmış. Bu inançlara göre: Yahudiler, Tanrının seçtiği ve üstün kıldığı bir kavim. Yeryüzü onlara ait. Yahudi olmayanlar; Goyimler yani insan görünümündeki hayvanlardır ve Rab Yehova, yalnızca İsrail oğullarını seviyor.

Öte yandan, İncil dikkatle incelendiğinde, benzeri çelişkilerin bu kitapta da bulunduğu görülüyor. Ayrıca, İncil tarz olarak, vahiy şeklinde yazılmamış. Vahiy olduğuna dair Hıristiyan din adamlarının iddiaları yok zaten. İçinde, çeşitli insanların ağzından Hazreti İsa’nın yaşamının anlatıldığı İncil, bir tür tarih kitabı havasında. Günümüzde kullanılan 4 İncil, tam 360 kitaptan ayıklanarak seçilmiş.

Yahudi, yaşayan insanlaşmış tanrıdır. Yeryüzünde tanrı, Yahudinin yüz hatlarında kendini aşikar kılar. Diğer insanlar tamamıyla dünyevi, aşağı ırktandır.
Kabbala’dan

Ve onlardan nefret ettim. Fakat size dedim: Siz onların topraklarını miras olarak alacaksınız ve ben size onları mülk olarak vereceğim. Ben, sizi milletlerden ayırt eden Allahınız Rabbim.
Tevrat, Levililer Bölümü, 20/24

Çünkü sen, Allahın, Rabbe mukaddes bir kavmisin ve Rab üzerinde olan bütün kavimlerden üstün olarak, kendine has bir kavim üzere, seni seçti.
Tevrat, Tesniye Bölümü, 14/2

Ve Allahın Rabbin sana teslim edeceği, bütün kavimleri bitireceksin, gözün onlara acımayacak.
Tevrat, Tesniye Bölümü, 7/16

Yahudi hahamlar, geçmişteki meslektaşlarının uydurdukları ayetlere bağlı biçimde, kendi toplumlarını bu üstün ırk fikirleriyle yetiştiriyorlar. Zamanında İspanya’dan kovulmalarının en büyük nedenlerinden biri de, Yahudilerin dönmelik yöntemiyle devlet sisteminin çoğunu ele geçirmeleri olmuş.

Dönmelik, Yahudilerin dünya çapında uyguladıkları sinsi bir yöntem.
15.1.1992 tarihli Şalom Gazetesi, geçmişte İran’da uygulanmış olan planı, bir yazı içinde şöyle aktarıyor:
Yeni Müslümanlar yüzeysel olarak kendilerinden beklendikleri şekilde hareket ederlerdi. Bu arada Yahudi yaşantılarını gizlice sürdürürlerdi. Bir erkek çocuk doğduğunda, hem İbrani hem Müslüman adı verilirdi. Ruben - Rahman, Şlomo - Süleyman gibi. Kızlara da iki isim konurdu. Diğer Müslümanlar gibi, çok kutsal bir görev sayılan Mekke ve Medine’yi ziyaret ederek hacı olurlardı.

İspanya’dan topluca kovulduktan sonra Osmanlı İmparatorluğu’na gelen ( kabul edilen ) Yahudiler, Müslüman olmayanların Osmanlı sisteminde yükselmesini engelleyen yasalarla karşılaştıklarında yine dönmelik aldatmacasını kullanıyorlar. Dönmelik hareketinin önderi Sabetay Sevi, Müslüman olduğunu iddia ediyor fakat katıldığı bir Yahudi ayininde devlet görevlileri tarafından yakalanıyor. Bunun üzerine Arnavutluk’a sürülüyor ve 1676 tarihinde orada ölüyor. ( Kaynak: La Kabbale, sf. 432 )

Bu bilgiler önemli, üzerinde düşünmeye değer. Ejderhalar yakınımızda. Uyanmalıyız. Dostlarla birlikte görüp, birlikte düşünmeliyiz her şeyi.

Geleceğimizin saf ışıkları, hassas dengeleri, olası ağır hastalıklarına karşı, bugün ciddi önlemler almalıyız. Aksi takdirde, üzerinde oturduğumuz bu geminin, kayalıkların arasından çıkarak, açık sularda yol alması bir hayal ya da bir mucize olur. Mahkumlar gibi, çizilen çemberin içinde sızlanır, ağlar dururuz.

Zaman daralıyor. Hava kararmadan buluşmalıyız. Erken kararır belki.

Bilmiyorum hangi ateş daha soğuk, hangi zehir daha hafif ?

Toparlanıp ayağa kalkıyorum. Ağlamak istemiyorum. Ağlamayacağım ama …

Yazan ve paylaşan - Tyrannos
İzinsiz kopyalanamaz - çoğaltılamaz