Makaleler Makale ve Araştırmalar Makaleler Cemal Süreya ve Atatürk
Makale Başlığı: Cemal Süreya ve Atatürk

Cemal Süreya ve Atatürk

Yazar: Sunay Akın • Eklenme Tarihi: 05.04.2006 • Görüntüleme: 7.122

Özet:
"Üstü Kalsın" adlı son şiirinde "Her ölüm erken ölümdür" diyerek aramızdan ayrılan Cemal Süreya,günlüğündeki 799. Gün`e Edip Cansever,Ece Ayhan ve kendisinin hiç Atatürk şiiri yazmadığını not düşer...

Kelimeler:

Cemal Süreya ve Atatürk

"Üstü Kalsın" adlı son şiirinde "Her ölüm erken ölümdür" diyerek aramızdan ayrılan Cemal Süreya,günlüğündeki 799. Gün'e Edip Cansever,Ece Ayhan ve kendisinin hiç Atatürk şiiri yazmadığını not düşer...Ve, şöyle devam eder:"Ahmet Arif,Can Yücel de öyle, Orhan Veli de.Oktay Rıfat, Metin Eloğlu,İlhan Berk?.. Onlar da mı?"

Adı Atatürk olan ya da, onun kavgasını anlatan bir şiiri olmasa da,Cemal Süreya'nın şiir serüvenini incelediğimizde Atatürk'e çokça rastlarız.Örneğin, "Behçet Necatigil Şiirlerini Nereye Yazardı" adlı şiirinden birkaç dize okuyalım:

Yazısı 1928 yazısı
Atatürk'ün elyazısı
Ama sıkılganlıktan mı neden
Fazlaca bastırılmış bir yazı

Necatigil için yazılmış bir şiirde karşımıza çıkan Atatürk'ü,Cemal Süreya'nın şair ve yazar dostlarını andığı başka bir şiirinde de görürüz:

Şu günlerde içkiye düştüm, ondan mıdır bilmem,
Daha çok seviyorum Cansever'i,Uyar'ı,Can Yücel'i
Bir de Fethi Naci'yi ve elbet Mustafa Kemal'i

Şair ve yazar adlarının geçtiği şiirlerinde Cemal Süreya'nın Atatürk'ü de anması ilginçtir.Yalnızca şiirlerinde değil, kendisiyle yapılan bir söyleşide de yaşamöyküsünü anlatan Cemal Süreya şunları söyler:"Sözgelimi Atatürk 1938'de öldü.Ama ondan üç ay önce küçük kalbimdeki kuş ölmüştü.Sürgün oluşumuz,annemin ölüşü de o yıl içinde."

Atatürk'ün öldüğü yıl olan 1938'de Cemal Süreya annesini kaybeder...Ve,aynı yıl bir yük vagonuna hükümet zoruyla bindirilip babası ve kardeşleriyle birlikte sürgüne gönderilir.Cemal Süreya yedi yaşındadır.

Cemal Süreya'ya göçebelik babasından miras olarak kalır.1938'den sonra gezgin olan Cemal Süreya en güzel yolculuğunu şiiriyle yapar.Müfettiş olarak Anadolu'nun birçok köşesini gezerken,Atatürk'ün 20.ölüm yıldönümü olan 10 Kasım 1958'de yolu Nazilli'ye düşer.13 Kasım günü ilçede yayınlanmakta olan "Kervan"gazetesinin ilk sayfasında şu haber yer alır."10 Kasım günü şehrimizde bulunan değerli sanatçı Cemal Süreya önemli bir konuşma yaptı."

Gazetenin birinci sayfasından başlayıp ikinci sayfada devam eden yazı,Cemal Süreya'nın Atatürk üzerine yaptığı konuşmanın metnini içermektedir.Sözlerine Jean Paul Sartre'ın "Bir entelektüel hiçbir zaman tam bir revolüsyoner"olamaz deyişiyle başlayan Cemal Süreya bakın nasıl bitiriyor konuşmasını:"Mustafa Kemal bir temeldir.Bir yöndür.Yapılmış,her şeyi bitmiş bir bina değildir.Onu ancak devam etti-
rerek,sürdürerek sevebiliriz.Kendisine yeni şeyler,yeni değerler ekleyerek sevebiliriz.Yalnız yüreğimizle değil,aklımızla da sevelim.Mustafa Kemal en büyük zaferini o zaman kazanmış olacak,işte o zaman"

Mustafa Kemal'in bir yön olduğunu,yapılmış,her şeyi bitmiş bir bina olmadığını söyleyen biri daha vardır.Ki, o da kendisidir Atatürk'ün"Bugüne kadar elde ettiğimiz başarılar bize ancak gelişmeye ve uygarlığa doğru bir yol açmıştır.Yoksa gelişmeye ve uygarlığa henüz ulaştırmış değildir."

Günümüzde adına "Kemalizm" denilen devlet mimarisi Pizza Kulesi görünümü veriyorsa bunun temelinde Atatürk'ün mirasçısı olduğunu söyleyen sahtekarlar bulunmaktadır.Göçebeliğin Cemal Süreya'ya babasından miras kaldığını söylemiştik.Atatürk'ün miras olarak ne bıraktığını biliyor muyuz?.. İşte yanıt:"Ben ma-
nevi miras olarak,hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum.Benim manevi mirasım ilim ve akıldır."

Demokrasiye karşı yapılan darbelerle zorbaların Mustafa Kemal adına oluşturdukları "dogma","donmuş" ve "kalıplaşmış" kurallar sisteminin bırakılan manevi miras olmadığı yukarıdaki sözler de açık değil midir?...Böylesi bir mirastan hiçbir devrimcinin rahatsız olmayacağı gibi,ayetlere dayalı bir düzen kurmak isteyenlerin ve kalıplaşmanın en çirkini olan ırkçıların,saklandıkları Atatürkçülük paravanı arkasında söbelenmeleri gerekir!...

Cemal Süreya,politikacıların ikiyüzlülüğünü 904.Gün'de yazdığı bir devlet töreninde gözler önüne serer:"İçişleri bakanı kürsüye çıktı ve yaptığı konuşmada Atatürk'ün yurdu düşmanlardan kurtardığını, 23 Nisan Bayramı'nın buradan kaynaklandığını söyledi.O anda Meclis salonunda düşmanların çocuk temsilcileri de vardı.Hem kardeşlik şölenine çağırıyorsun, hem de sizin gibi düşmanlardan kurtulduk diyorsun!..."

"Kısa Türkiye Tarihi" adlı şiirde ise 12 Eylül öncesi ve sonrasını şöyle tanımlar:

1970'li yıllarda Atatürkiye
1980'li yıllarda Adıtürkiye

Halkın boğazına takılan birer kılçık gibi duran işgal ülkelerinin savaş gemileri arasından yol alan Bandırma Vapuru'yla,16 Mayıs 1919'da,İstanbul'dan ayrılan Atatürk,sekiz yıllık bir aradan sonra 1 Temmuz 1927'de geri döner ve Dolmabahçe Sarayı'nda yaptığı konuşmada şunları söyler:"Bu saray zıllullahların değil,zıl ol-
mayan,hakikat olan milletin sarayıdır"...Oysa 90'lı yıllarda kapitalizmin zincirlerinden biri olan özelleştirme yasasıyla tarihi yapılar dönemin "zıllullahlarına", yani sermayeye peşkeş çekilmiştir.Dolmabahçe Sarayı'nın yakınındaki Çırağan Sarayı ve Kız Kulesi bu çevrede "milletin" elinden alınıp sömürü denilen illetin hanesine yazılmışlardır.Dolmabahçe Sarayı'nın özelleştirilip otel,kafeterya ya da satış merkezi yapılmayışının nedeni Atatürk'ün orada ölmüş olmasıdır.Bu ayrıcalıktan bakıldığında Pizza Kulesi'ndeki eğriliğin nereden kaynaklandığı açıkça görülür.

Yazımızı son dönem şiirlerinde "Doğru söyle/Beni mi seviyorsun,Atatürk'ümü?" diyen Cemal Süreya'nın bir dizesiyle soru işaretinin çengeline asalım:

Anıtkabir Romen rakamıyla kaç?


Sunay Akın'ın Ay Çöreği ve Deniz Yıldızı adlı kitabından alıntıdır.

Makale Detaylar

Gönderen: Serdar

Kategori: Makale ve AraştırmalarMakalelerCemal Süreya ve Atatürk

Derecelendirme: %100

Yazar İletişim: Unknown

1 kişi yorum yapmış.

CINNET - 03.05.2006
S.Akın,herzamanki gibi ilginç bir konu başlığı oluşturmuş.Aslında Süreya ve Mustafa Kemal ya da Kemalizm birbirinden uzak konular değil(Aydınlık dergisinden de bu konu takip edilebilir).Fakat sanırım ilk kez S.Akın bu tarz bir edebî çerçeve yaratıyor.

Yazının içindeki ideolojik tespitlere gelince;Kemalizm`in yarın kalmış olması ve ilk önce 49-50... sonra da 80-81 yıllarında kösteklenmiş olması doğru bir tepit dahası ciddiye alınması gereken bir olgudur.Zatebn ülkemizin bugün için tek çıkış yolu da Kemalist Devrim`in tamamlanabilmesidir(bkz:Doğu Perinçek,Kemalist Devrim 1-2-3-4,Kaynak Yayınları).Bu tespiti yapan bir başka aydınımız Prof.Suna Kili ise "61 ihtilali devrimci subayların Kemalizm`i tamamlama isteğinden doğmuştu.80 ihtilali ise mevcut devrimleri sadece muhafaza etme amacı taşıyordu"diyerek çok güzel bir aydınlık doğurur.

Yazıyla ilgili bir başka yorumum da Sunay Akın`ın şimdiye dek bu konuyu neden gündeme taşımadığıdır.Bugüne dek Kemalist Devrim aleyhinde yani karşı devrimcilik rolüyle hareket eden Akın,-yazısında da olduğu gibi milliyetçileri ya da müslümanları toptan tek bir kefeye koyma ve yobazlıkla yaftalama kılişesine uyarak yeteri kadar önemli bir yobazlık yapmaktadır bence.Elbette,fazla filozofiye girmeden şurada sonlandıralım:S.Akın,bu adımı atmakta geç kalmıştır.Bu güne dek Kemalist Devrim aleyhine çok geniş kitlelere -belki de fark etmeden destek olmuştu.Şimdi hatalarını telaf etmek için çok yorulması gerekecek.

Sadece üyeler yorum yazabilir. Üye olmak için tıklayın.