Makaleler Makale ve Araştırmalar Makaleler Ölümün Kitsch Bir İmge Örneği Olarak Günümüz İran’ında Üretilen Mezar Taşları
Makale Başlığı: Ölümün Kitsch Bir İmge Örneği Olarak Günümüz İran’ında Üretilen Mezar Taşları

Ölümün Kitsch Bir İmge Örneği Olarak Günümüz İran’ında Üretilen Mezar Taşları

Yazar: Seyed Mehdi Seyed Saadati • Eklenme Tarihi: 18.09.2021 • Görüntüleme: 3.415

Özet:
Farklı çağlarda ölümle ilgili üretilen imgeler, metafiziğe nasıl bakıldığını dışa vurmaktadır. Kitsch kavramının ölümle ilişkisini araştırmak, bu konuyu ele almakta yeni bir perspektif ortaya koymaktadır. Ölümden kitsch bir imge yaratmak, kültür tarihinde yaratılan ölüm imgelerinin tersine, herhangi bir yan anlam üretmekten bile acizdir...

Kelimeler:
Ölümün Kitsch Bir İmge Örneği Olarak Günümüz İran’ında Üretilen Mezar Taşları, Seyed Mehdi Seyed Saadati, Ölüm, İmge, Kitsch, Mezar Taşı, İran, Heidegger, Kundera, Death, Image, Kitsch, Headstone, Iran, Heidegger, Kundera.

ÖLÜMÜN KİTSCH BİR İMGE ÖRNEĞİ OLARAK GÜNÜMÜZ İRAN’INDA ÜRETİLEN MEZAR TAŞLARI
Öğr. Gör. Seyed Mehdi Seyed Saadati [*]

ÖZET

Farklı çağlarda ölümle ilgili üretilen imgeler, metafiziğe nasıl bakıldığını dışa vurmaktadır. Kitsch kavramının ölümle ilişkisini araştırmak, bu konuyu ele almakta yeni bir perspektif ortaya koymaktadır. Ölümden kitsch bir imge yaratmak, kültür tarihinde yaratılan ölüm imgelerinin tersine, herhangi bir yan anlam üretmekten bile acizdir. Bu yazıda, ölümün kitsch imgeleri olarak konu alınan, günümüzde İran’da tasarlanan mezar taşları örneği, modernleşmekte olan toplumlarda, ölüm imgesini olabileceği kadar toplumdan uzağa itmek çabasını kanıtlamaktadır. Bu yaklaşımın stratejisi, ölümle ilgili imgeyi mitolojik ya da dini temelinden koparıp gündelik hayat zeminine taşımak, başka deyişle, simgesel plastik dil yerine gerçekçi dili tercih etmektir. Makale, lazer teknolojisinin gelişimiyle zanaattan bağımsızlaşan bu yapıtların kitsch bir örnek teşkil etmesini, kitsch kavramını Heidegger’in “ölümü unutmak” anlamına gelen “Düşüş” konseptiyle ilişkilendirerek öne sürmektedir. Bu bağlamda, Kundera’nın kitsch kavramı tanımıyla Heidegger’in düşüncelerinin bağlantısından destek alınmıştır. Yazı, var olan bir durumu göz önüne serip verilen örnekler üzerinde, kitsch, ölüm ve imge kavramları arasındaki ilişkiyi araştırmayı amaçlamıştır.

HEADSTONS PRODUCED IN TODAY’S IRAN AS A EXAMPLE OF KITSCH IMAGE OF DEATH

Images produced about death in different eras of history reveal how metaphysics was spectated. Exploring the relationship of kitsch concept with death propounds a new perspective in dealing with kitsch. Contra to the images of death created in the history of culture, kitsch images of death is incapable of producing any connotation. In this article, the example of headstones designed in today’s Iran proves the effort to push the image of death as far as possible in modernizing societies. The strategy of this attitude is pulling off the image of death from the mythological or religious background and carrying it into the everydayness ground; in other words, the strategy is preferring realistic plastic language instead of symbolic one. The article, has asserted these works, which become independent from the craftmanship with the development of laser technology, constitute a kitsch example by connecting the kitsch concept with Heidegger’s concept of “Falling” which means “forgetting death”. Concordantly, support was drawn from the connection of Heidegger’s thoughts with Kundera’s description of kitsch. The piece aimed to explore the relationship between the concepts of kitsch, death, and image on the examples given by taking an existing circumstance into account.

GİRİŞ

Çoğu uygarlığın tarihi boyunca, imge ile ölüm arasında bağ kurmanın farklı örneklerine rastlanır. Ölümle imge arasındaki bağ hem teoloji ve felsefe hem de görsel sanatlar tarihinde çeşitli tartışmalara yol açmıştır. Hatta bazı dönemlerdeki düşüncelere göre ölümle ilgili objektif olmayan imge bile yasaklanmıştır. Ayrıca, kitsch görünen imgenin kültürden kültüre ve çağdan çağa değişmesi inkâr edilemez. Bazen kitsch, toplumun sosyo-kültürel zemininden kopuşla eş zamanlı sanılmıştır. Kitschin tanımı çok farklı ve çeşitli olarak Greenberg, Adorno ve Horkheimer, Calinescu, Broch, Dorfles, Kundera, Kulka, Attfield ve Binkley tarafından yapılmıştır. Kitsch, “Geleneksel tanımıyla, kategorizasyonu ima eden bir tür tarza aittir.” (Attfield, 2006, s. 202). Kitsch, ister sanat olmayan nesne ister kötü sanat örneği olarak ele alınsın, düşündüren sanat eseri karşısında kitsch nesne, “akıcı olan ve anında duygusal doyuma izin veren nesnedir.” (Ortlieb ve Carbon, 2019, s. 2).

Bu yazı, İran’daki bir örnek üzerinden hareketle, ölüm, imge ve kitsch kavramları arasındaki bağın incelenmesini hedeflemiştir. Bu amaca varmak için yazı kitsch imgeyi ölümle ilişkilendirmek adına, Heidegger’in ortaya koyduğu Düşüş[1] kavramı üzerinden, kitsch kavramını ölüme doğru ilerleyişi unutmak anlamında tanımlamıştır. Heidegger kendisi hiçbir zaman kitsch sözcüğünü kullanmamıştır. Bu araştırmada Saša Horvat’nın yazdığı Kundera ve Heidegger ile Düşüş ve Kitsche Dayanarak Unutmak, makalesi temel alınarak, aynı olmasa da Heidegger ve Kundera’nın dilinde çok yakın konseptlere işaret eden düşüş ve kitsch sözcükleri arasından kitsch kelimesinin kullanılması tercih edildi. Kitsch terimini ölümle ilişkilendirmek, onu yeni bir açıdan ele almak demektir. Bu seçim makalenin izlediği yolu ve sonucunu daha açık bir şekilde ortaya koyabilir. Hovart makalesinde, Kundera’nın Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği romanındaki karakterlerin, kitsch üzerindeki düşüncelerini incelemiştir. Kundera’ya göre kitsch “Tüm şeylerin amacını boşaltır ve bu esasen insani varlık için kabul edilemez bir durumdur.” (1987, s. 93). Kundera’nın romanında, totaliter bir sistemin her şeye kontrolü ve onun yok oluş anlamında ölüm düşüncesini unutturmak çabası, romanın karakterlerini kitsch ile yüzleştirir. Kundera birçok kez, Heidegger’den aldığı varlığı unutmak, varlığa fırlatılmışlık ve varlıktan sormak gibi tabirleri eserlerinde kullanmıştır. Ama bu gerçek, yazarın birebir Heidegger’den etkilendiğini göstermez. Zira onun yazdıklarında başka düşünürlerin özellikle aydınlanma çağındaki yazarların da izlerine rastlanır. Ayrıca, felsefe ve edebiyatın kullandığı araçlar tamamen farklıdır.

Kundera’nın romanında, Çekoslovakya’dan kaçıp Amerika’da başarılı bir ressam olan Sabina, Bohemia ve Amerika’daki mezarlıkları kıyaslayıp Amerika mezarlıklarının soğuk taşla dolu olduğunu ve vatanındaki mezarlıkların çiçek bahçesine benzediğini dile getiriyor. (1987, s. 104). “Elbette ki Sabina’nın huzur bulacağımız son mekanı mükemmel olarak hatırlaması, onun beslendiği başka bir kitschtir...kendini ömür boyu göz ardı ettiği ölümle uzlaştırmaktan acizdir.” (Wawrzycka, 1992, s. 277-278).
 

Kundera, Heidegger’in felsefenin inhisarında sandığı varlığı unutmak düşüncesini genişletti. O hatta gösterdi ki bu unutkanlığın bir türü, totaliter rejimlerde içtenleştirilmiş politik unutkanlığa dönüşebilir. Baskıcı rejimler, halkların tarihi hafızasını unutturarak, unutmayı içtenleştirmeye çalışırlar...Hafıza, insanları özerk ve diğer insanlardan farklı kılar. Aynı zamanda hafıza, insanın sırtında bir yüktür. Tüm bireylerde unutmaya ve toplumda çözülüp herkes gibi olmaya karşı güçlü bir istek vardır. Totaliter rejimlerin çabası, insanda bu isteği daha da güçlendirmek isterler (Hamshahrionline. https://bit.ly/2VWZPsj).

Heidegger’in Düşüş kavramı da varlığı unutmakla birebir ilişkilidir. Dasein sadece kendi imkanlarını tanıdığı halde asil var olabilir. “Anlama olarak Dasein, kendi varlığını imkanlara göre tasarlar. İşbu anlayarak imkanlara göre varolma, Dasein’a açımlanmışlık olarak geri döndüğünden, ona varlık imkânı denir.” (Heidegger, 2008, s. 157). Dasein’in son imkânı, ölümdür ve yok olma anlamında ölüm imkanını tanımayan varlık, Düşüş’e uğrar ve asil olarak ölüme doğru ilerleyişinde[2] olamaz. Heidegger ölümü, Dasein’ın en ayrıcalıklı özelliği olarak tanımlar. Heidegger, Varlık ve Zaman kitabının ikinci bölümünün birinci kısmında, Dasein’ın Olanaklı Bütün-Varlığı ve Ölüme Doğru Varlık başlığı altında ölüme doğrulukta asil olmak ve ikinci bölümde asilliğin olanaklarından ayrıntılı bir şekilde bahsetmiştir.
 
Ölümün önünden her günkü kaçınma, bu düşüş durumundaki kaçınma asilliksiz bir ölüme-doğru-Varlıktır. Asılsızlık olanaklı asilliği temel alır. Asılsızlık öyle bir varlık türüııü belirtir ki, oradaki varlık kendini yanlışlıkla ona döndürebilir ve giderek çoğunlukla her zaman döndürmüştür, ama zorunlu olarak ve sürekli olarak yanlışlıkla ona döndürmesi gerekmez. Oradaki varlık, var olduğu için, kendini olduğu gibi var olan şey olarak belirler ve bunu her durumda onun kendisi olan ve anladığı bir olanaktan yapar (Heidegger, 2008, s. 371).

Hovart, Kundera’nın kitsch kavramıyla, Heidegger’in düşüş kavramının yakından ilişkili olduğunu savunmuştur (2013, s. 161-176). Bu esasta kitsch, ölümün karşısında Heidegger’in değişiyle Ilım[3]‘lı davranmamaktan ibaretti. Kundera’nın deyişiyle: “Kitsch, ölümü perdelemek için kurulmuş katlanabilir bir ekrandır” (1987, s. 253). Heidegger’in son döneminde ölüm, “Varlığın ifşa olduğu yer, varlığın kendini insana gösterdiği ölçek ve ölçülmezliğin tartısı[4]dır.” (Demske, 1970, s. 4). “Kendini derinden yani ontolojik açıdan güvenli hisseden birey, ölümle yüz yüze geldiğinde korkuyla değil, ılımla karşılaşır...ontolojik güvenlik için konuyu kendi başından savmak yanlış bir seçimdir.” (Young, 2002, s. 103).

Başka açıdan, ölümle düşüş veya kitsch arasındaki ilişkinin kaynağı, ölümle karşılaşıldığında, santimantalizmin abartılı rol oynamasıdır. Aşırı duygusallık, ölümün ciddiyetini anlamakta engel oluşturabilir. Bu gerçek açıkça dünyadaki tüm modern mezarlıklarda evcil hayvanlar, gündelikte araba gibi bazı eşyaların heykelleri şeklinde görülebilir. “Çok uzun tarih sanatın değerli müttefiki olmakla beraber, şimdi ölüm genellikle kitsch’in büyük bir müttefikidir.” (Dorfles, 1970, s. 135). Hem estetik ve hem etik olan bu dönüşüm, modern dönemde, eski çağlarda ölüme saygının kayboluşuyla eş zamanlıdır. Santimantalizmle kitsch arasındaki ilişki sadece ölümle ilgili imgelerle sınırlı değildir. Kundera, çimlerde koşan bir çocuğun imgesini örnek vererek böyle yazmıştır:
 
Kitsch, hızla art arda akan iki tür gözyaşına sebep olur. Birinci gözyaşı şöyle der: Bir çocuğun çimlerde koşmasını görmek ne güzel! İkincisiyse şunu der: Tüm insanlar gibi çocuğun çimlerde koşmasını görmekten etkilenmek ne güzel! İkinci gözyaşı kitschi kitsch yapar. İnsanlığın yeryüzünde kardeşliği sadece kitsch temelinde mümkün olacaktır (Kundera, 1987, s. 251).

Ölümle ilgili kitsch imge hem nostaljik ve hem melankolik olabilir. Onun türü tarihi ve toplumsal değerlere bağlı olduğu kadar ölen kişinin yaş, karakter ve sınıfsal özelliklerine de bağlıdır. “Nostalji, muhatabını trajedi ya kayıpla karşılaştırmamak için haz lehine geçmişi kısar, böylece tüketici ya izleyicisini farkında olmadan kitsch ile karşılaştırır. Melankolik kitsch ise trajediden haberdardır...ve geçmiş şimdiki varoluşsal ve özdeksel sıkıntılarla konuşan alegoriye dönüşür.” (Alphin ve Debrix, 2020, s. 172). Başka deyişle, nostaljik kitsch durgun; melankolik kitsch geçmiş ve şimdi arasında hareket eden, dinamik bir özelliğe sahiptir. Bu anlamda melankolik kitsch, nostaljik kitsch ile önemli farklar içermektedir.
 
Nostaljik kitsch ... geçmiş ve şimdiyi kendi tutkusu çıkarına inkâr eden bir fenomendir...hiçbir transformasyon yapmadan muhteşem bir tecrübeyle bu deneyimin konusu arasında sarkaç gibi sallanır...öbür tarafta, melankolik kitschde zamanın akması esasi unsurdur, tam olarak çünkü o her şeyin geçiciliğidir, hayatın devamlı ölümle uçması, ki bu hassasiyeti iğfal etmekte (Olalquiaga, 1998, s. 122).

Ölümle imge arasındaki bağa dair tarihi tartışmanın güncel örnekleri, sadece bununla sınırlı olmamakla beraber, teknolojinin gelişimiyle ilişkilidir. Taş üzerinde lazer kazma tekniği, dünyadaki mezarlıkların görünüm ve atmosferini hızla değiştirmektedir. Örneğin, bu teknik sayesinde, son senelerde İran’ın mezarlıklarındaki mezar taşlarının tasarımı, ölen kişinin son derece gerçekçi görüntüsünü, gereken yazılar ve süslemeler birleştirilerek yapılmaktadır. Farklı boyutlarla bu yeni fenomenin örneklerine, Amerika, Avrupa, Çin ve hatta İsrail’in mezarlıklarında da karşılaşılabilinir. İslamiyet’te gerçekçi imge ve mimesis kavramına ilişkin tarihi geçmişi ve şeriat kurallarını göz önünde bulundurursak, konu incelemeye değer bir kültürel değişim haline gelir. “İslamiyet’te, yaşayanların suretini göstermenin yasaklığının nedeni, belki, Tanrı dışındaki varlıkları ortadan kaldırmak isteğiydi.” (Shayegan, 2004, s. 81). Sembolizm esasına dayalı Orta Doğu medeniyetlerinin sanat tarihinde herhangi bir kökeni olmayan ve gerçekçi görsel dille yapılmış bu örneği araştırmanın girişi için, Hıristiyan Batı’daki ölüm ve imge kavramlarının geçmişlerine ve değişimlerine kısa bir göz atmak gerekir. Bunu gerekli kılan şey, günümüzdeki Batı dışı kültürlerde, imge yaratmak için sadece kendi tarihi kökenlerinden değil, küreselleşmiş Batı’nın kültürel kaynaklarının da kullanılmasıdır. Bu değişimin ekonomik boyutunu unutmamak gerekir.[5] Ne yazık ki piyasa, mezar taşını kültürel bir ürün olarak sunmamaktadır.[6] Üretilen imgenin ticari bir ürün sayılması ve onu ucuz, hesaplı veya pahalı şeklinde sınıflandırmak kitschleşmenin yolunda kültürün direnişini kaldırmaktadır. Panofsky’ye göre, tasarım ve imge, insani kültürün yaratımıdır (1983, s. 27). Ancak kültür tarihini temel alırsak, mezar taşlarının hepsi sanat tarihine girmese de her zaman bir kültür nesnesi olarak karşılanmıştır. Dolayısıyla İran mezarlıklarındaki örnekler kültürün zenginleşmesi olarak ele alınamaz. Onlar piyasadaki herhangi bir ürün gibi kataloglar veya numunelerden seçilir, müşterilerin isteklerine göre üzerinde değişiklikler yapılıp sipariş edilebilir (Görsel 1).

İran mezarlıklarında hızla yaygınlaşan durumun aynısı, İslam dünyasındaki başka ülkelerde de görülmektedir. Azerbaycan, Bosna Hersek, Arnavutluk ve Orta Asya ülkelerinin İran ile ortak noktası, hepsinin Sünni İslam merkezinden uzak olmalarıdır. Arap dünyasında, benzer duruma yakın bir vaziyet, Lübnan’ın Şii mezarlıkları ve güney Irak’ta söz konusudur. Bu gerçek, o bölgelerin İran’la mezhepsel eşitliliğinden kaynaklanmıştır. Bu araştırmaya göre, Türkiye’nin Müslüman mezarlıklarında benzer bir durum mevcut değildir. Dorfles’in 70’lerdeki Hıristiyan mezarlıklarındaki kitsch imge üzerine yazdıklarına dayanarak, bu imgelere, daha katı dindar olan Amerika’da, Avrupa’dan çok daha fazla rastlanır. Yazar bu gerçeği, Amerika’da Avrupa’ya kıyasen el zanaatlarının gelişmemesiyle ilişkilendirmiştir (1970, s. 137). Günümüzde, teknoloji gelişmesiyle birlikte el zanaatının önemi kalmadığı halde bu trendin aynı şekilde devam etmesi, Dorfles’in tespitine gölge düşürmektedir.
 
Görsel 1. Tahran’da mezar taşı üreten bir atölyede örnekler alıcılara sunulmaktadır, 2016. Aftabnews

Dorfles’un vurguladığı gibi sanat tarihinde ölüm, kitsch değil, çoğu zaman sanatın müttefikiydi (1970, s. 135). Buna en iyi örnek, Antik Yunan ve Roma lahit yapma geleneği sayılabilir. Bu örneklerde çoğu zaman, tasarımda sembolik değerlerin ön plana çıkarıldığı ve gerçekçilik eğiliminin sembolik amaca hizmet etmesi için bir araç olarak kullanımı görülür. Yapı, gerçekçi bir görsel dile yakın olsa bile, egzotik hayvanlar ve bitkilerin imgelerine önem verilmiştir. Böylece imgeyi gündelik gerçekten uzaklaştırıp ölüm imgesini mitoloji dünyasına taşıyabilmiştir. Ölüm imgesini mitolojik varlıklarla ilişkilendirmek neredeyse bütün eski uygarlıklarda görülmektedir. Roma dönemindeki bu mitolojik imge çoğu zaman heroiktir. Bu yaklaşımı zirveye taşıyan sanatın, antik Yunan veya Roma değil, Mısır sanatı olması da hiç şaşırtıcı değildir. “Mısır sanatı ve piramitler, yaşamın öbür yüzünü yani ölümü, soyut bir düşünce olarak değil, görünür bir imgeye taşımayı amaçlamaktaydı.” (Ebadian, 2015, s. 54) İkinci yüzyıla ait, Dionysus’un Kahramanca Yürüyüşünü imgeleyen sarcophagusta çok figürlü bir kompozisyona şahidiz. Gerçi yapıda yer alan insan ve hayvan figürlerinin her biri gerçekçi dilde yapılmıştır ama hayvan figürleriyle insan figürleri arasındaki oran gerçekçi dili karmaşıklaştırmaktadır. Pagan mitolojisinin ne kadar görünür dünyayla ilişkisi olsa da yapıt direkt bir şekilde bir mitolojik figürü konu aldığı için zaten gündelik hayatın üstünde bir dünyaya işaret etmektedir. İmgede göründüğü gibi, birçok kültürün paylaştığı bir düşünce olarak, bebek ve kaplan gibi tüm varlıkların barış içinde bir arada olması söz konusudur. Ayrıca eser kendi döneminin teolojik fikrini de yansıtmaktadır: “Tanrı’nın farz edilen diachronik birliğinin eklektik bir kanıt derlemesi için örtük bir gerekçe olduğu varsayılır.” (Leveritt, 2016, s. 17) (Görsel 2).
 
Görsel 2. The Triumphal March of Dionysus, Dionysus’un Kahramanca Yürüyüşü, 2. yy. Atina. Art the Walters.

Roma uygarlığından Hıristiyanlığa aktarılan laityapma geleneği, Batı tarihinde bazı değişimlerle devam etmiştir; ancak hala ağır basan plastik dilin sembolik değerlere sahip olması gözden kaçmayan bir gerçektir. Batıya bakıldığında, Hıristiyanlık teolojisinin merkezine taşınan, ölümle imge arasındaki bağa çok daha çeşitli anlamlar yüklendiği görülür. Böylece biçimde çeşitlilikler oldukça arttı. Gotik çağda, ölümün karanlık gölgesinin ağırlığı, kültürün tüm ürünlerinde açıkça hissedilebilir hale gelmiştir. Direkt bir şekilde mezarla ilişkili ölümle imge bağına örnek olarak, papalara ait mezar taşları ve üzerindeki heykeller veya mumyalanmış azizlerin cesetlerine işaret etmek mümkündür.[7] Papalara ait mezarların en bilinen örneği, 1505 ile 1545 tarihleri arasında Michelangelo tarafından yapılan, Musa heykelini içeren Julius II’nin duvar mezarıdır. Bu dönemde ölümün imgesi artık mitoloji ile bağlı değil, teoloji ile ilişkilendirilmiştir. Neyse ki Hades’in Cehennem’e dönüşmesinde, ölüm sonrası dünyayı hayal etmekte, şeytani yaratıkların varlık ve etkileri, kat kat fazla önemsenmiştir. Hıristiyan sanatında, ölümün imgesi hep Tanrı’nın oğlunun ölümüyle ilişkilendirilmiştir. Dolayısıyla ölen kişi papa bile olsa, mezar üzerindeki imgede, hüzün rüzgarının soğuk esintisi hükmetmektedir. Michelangelo’nun yaptığı mezarda, heroizmi simgeleyen Musa heykeli bile melankolik ifade içinde boğulmuş başka figürlerle çevrelenmiştir. Bu şaheserde de dönemin hem teolojik inancı ve hem tarihi gerekçelerinin etkisi belirgindir. Örneğin savaşçı papa olarak tanınan Papa Julius II’un mezarı için yapılan Musa heykeli hem dünyevi hem manevi gücü simgelemiştir. “Musa kübik bir taş blok üzerinde oturuyor. Bu olağandışı destek, ... sadece Mesih’in seçtiği papaz olan Aziz Peter’in kilisesini inşa edeceği kayaya değinmez. Alttaki blok, yasa koyucu sedes sapientiae[8]‘dir, bu yüzden Tanrı’dan Musa’ya Peter’a ve papaya inen tüm gerçekler ilan edilir.” (Lavin, 2004, s. 16) (Görsel 3).
 
Görsel 3. Michelangelo, 1505-1545, Papa Julius II’nin duvar mezarı. Web Gallery of Art.

Ölüm imgesiyle kitsch değil, sanat arasındaki güçlü bağın örnekleri Batı sanatıyla sınırlı değildir. Günümüzdeki İran mezar taşlarının tasarımına ışık tutmak için, İslami şeriat kurallarının henüz ortada olmadığı çağın ölüm imgelerini araştırmak, tarihi hafızanın günümüz durumuyla ilişkisiz olduğunu göstermektedir. İslam öncesi, İran medeniyeti, ölümden sonra tekrar dirilişe inanan Zerdüştlük dininden derinden etkilenmişti. Zerdüştlük teolojisine göre, ruhun uçuşundan sonra, insan cesedi pis ve kirli bir nesne sayılır ve bu kirliliği, tanrısal olan güçler yani toprak, ateş, su ve rüzgarla buluşturmamak gerekir. Ceset normal bir vatandaşa ait ise, çoğu zaman, yüksek bir dağın zirvesinde, akbabaların yemi olmak üzere taş üstüne bırakılırdı. Kraliyet ailesine bağlı cesetler ise, sarcophagusun mimarileşmiş haline benzer bir yapıda, taştan yapılan veya kayalara kazılan ostodan[9] denilen binalarda çürümeye bırakılırdı. Küçük odaya benzer bu mezarlara çoğu zaman resim ve heykel konmazdı, bazı örneklerde de eğer bir taşta kabartı teknik ile yapılmış bir resim varsa o, kralın yaşamda elde ettiği başarıyla ilgili olurdu. Yani bu yapıtlar, Mezopotamya’nın sanatsal diline çok yakın bir şekilde, sembolik dile öncelik tanıyıp nadiren heroik dili de kullanmışlardır. Sembolik dilin üstünlüğüne vurgu yapmak için, yapıtların mimari eser olması en uygun araç olarak seçilmişti. Ölümden, istisnalar hariç genel olarak hiçbir imge yaratmamak ve mezarlık yerine bir tepe başında kemiklerin yığıldığı bir çukur düşünmenin esas temeli Zerdüştlük dininin teolojisinde gizlidir. Bu düşünceye göre tanrısallıkla ilgili alanda herhangi bir imge yaratmamak gerekir. Ahura Mazda’nın simgesi yani ateş, insan tarafından yaratılmış bir biçim değil, doğal bir biçimdir. Bu yaklaşımın örnekleri Perspolis, Pasargad, Yazd ve Shushter’in Ostodan’larında görülür. M.Ö. 4. yüzyılda Aristobulus[10], Pasargad’daki Büyük Kiros’un mezarını böyle anlatmıştır: “Mezar...dikdörtgen biçimde ve kare kesilmiş taşlardan yapılmıştır. Yukarıda, çatısı olan bir taş oda ve çok dar bir kapı var, öyle ki çok kısa boylu bir adamın geçmesi için bile sıkıntılıdır. Odada, Kiros’un cesedinin konulduğu altın bir laitvar.” (Iranicaonline. https://bit.ly/2W9aErc) (Görsel 4).
 
Görsel 4. Büyük Kiros Mezarı, MÖ 6. yy. Pasargad, İran. UNESCO.

Orta ve Yakın Doğu kökenli teolojilerin çoğuna göre, ahlaki bir ders almak ve böylece, Aristocu anlatımla Katharsis’e varmak amacıyla, mezarlıkların gezilmesi önerilmiştir. Buna rağmen, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam düşüncelerinin ölüm konusuna yaklaşımlarının temel farkları bulunmaktadır. Örneğin, Batı’da Hıristiyanlığın yükselişiyle memento mori[11] düşüncesinin aynı anlamda karşıtına İslamiyet’te rastlanmaz. Bu fark, Muhammed’den hadis olarak aktarılan ölmeden önce ölünüz[12] ibaresinde gizli olan istek ve eylemle, memento mori’deki pasiflik kıyaslanırsa, özetlenebilir. Tasavvufa yakın yorumcular, bu cümleyi tefsir ederken, iki tür ölümün varlığından bahsetmişlerdir: Birisi fizyolojik ölüm, diğeri ise istekle mümkün olan ve şehvetleri terk etmek anlamına gelen ölüm (Al Razi, 2002, s. 14). Batı düşünce tarihinde, istek kavramıyla ilgili olarak İslamiyet ile Hıristiyanlık arasındaki farkı vurgulayan filozofların önde gelen ismi Nietzsche’dir. Ancak, Nietzsche’nin İslamiyet’in farklı dallarını tanıdığı konusu çok tartışılabilir bir mevzudur. Gerçeğe çok yakın ihtimalle, onun söz ettiği İslamiyet’in, Hıristiyanlığa en yakın İslam dalı olan Şiilikle bir ilgisi yoktur. 16. ile 18. yüzyıllar arasında İran’da yaygınlaştırılan Şiilikte, isteğe bağlı ölümle, kırmızı ölüm yani kılıçla ölmek ve şehit olmak arasında güçlü bir bağ vardır. Ancak, memento mori fikrine yakın bir düşünce, Ali’ye mensup bu şiirde aktarılmıştır: “İnsanoğluyla, kibir! Ne alaka, başlangıcı pis bir su, sonu kokuşmuş bir ceset, kendini doyuramaz ve vakayı (ölümü) bir an bile erteleyemez.” (İbn-i Abi Hadid, 2019, s. 150).

Farklı coğrafya ve çağlardan örnek gösterilen düşünceler ve eserlerden anlaşılır ki ölümle imge ilişkisi bir taraftan da büyük ölçüde ölümle ceset arasındaki ilişkiden etkilenmektedir. Ölülerin iskeletleriyle dolu, Paris, Lima veya Brno kentlerindeki elektrikli lambalarla ışıklandırılan, havasız ve nemli yeraltı Ossuary’lerini[13] gezerken, ölümden soyut bir imge oluşturulabilir. Çünkü burada çürümekte olan cesetle değil, bir yığın beyaz kemikle karşılaşılır. “…ölümden korkmak, sadece bireyin yok oluşuyla değil, aynı zamanda cesedin bozulup çürümesiyle de ilgilidir…hayatta kalanlar, cesedin çürümesiyle ortaya çıkan korkuda, ölmüş şahıs tarafından onların sırtına yüklenmiş belirsiz bir kin ve düşmanlık bulurlar.” (Bataille, 1986, s. 56) (Görsel 5).
 
Görsel 5. Brno Ossuary, 17. yy, Çek Cumhuriyeti Brno’da bulunan Aziz James kilisesi. Kişisel Arşiv.

Gadamer, 1996 tarihinde yayınladığı Ölüm Tecrübesi başlıklı makalesinde, modern toplumlarda ölüm tasvirinin yavaş yavaş ortadan kalkması gerçeğini, realitenin teknolojik kontrolüne dayandırmış ve çağımızın gerçeklerine bakarak “Ölüm ve dolayısıyla da yaşamın mitolojiden arındırılmasından” bahsetmiştir (2002, s. 105). Tüm uygarlık tarihine ters bir şekilde, ölüm imgesinin çağımızın kentlerinde yok olmasına kanıt olarak, mezarlıkların kent dışına taşınması, cenaze törenlerinin kent sokaklarından yok oluşu ve ölümün hastaneye taşınma gerçeği sunulabilir. “Ölümün, gerçek anlamda şahsilikten uzaklaştırılması modern hastanede daha ileri derecelerde görülür.” (Gadamer, 2002, s. 105). Bu konuda istatistikler önemli bir şey açıklamaktadır.[14] Ölümle ilgili kültürel ürünler her ne kadar sanat eserinden uzak olsalar da artık teknik olarak yeniden üretilebilirlik çağında sanat yapıtının ilkeleri gibi ritüel değerlerden arınmıştır ve sadece gösteriş için yapılmaktadır.[15] Bu sonuç daha önce bahsedilen çelişkili durumlardan biridir; zira ölümle ilgili imgelerde beklenen şey ritüelin ta kendisidir.
 
Günümüzün gelişmiş toplumlarında, ölüm düşüncesini olabildiği kadar uzağa itmek fikrine güçlü bir eğilim vardır. Sonunda kendi varlığımızın gerçek bir parçası olarak ölümle karşılaşabiliriz; kendi yaşamımızı, özellikle de başkalarına karşı davranışımızı, kendi sınırlı zamanımıza göre ayarlayabiliriz. Bunu kendi görevimiz saymalıyız ki zamanı geldiğinde başkalarından ayrılmayı kendimiz ve başkaları için olabildikçe kolay ve keyifli kılalım. Sonunda bu soruyu sorabiliriz: Bu görev nasıl üstlenilir? (Elias, 2001, s. 1).

Norbert Elias’ın sorusuna, konu aldığımız İran’daki mezar taşları ve ona benzer ürünler, bir cevap önermektedirler. Bu cevabın temeli ölümü unutmak ve unutturmaktır. Durum ne olursa olsun, hastanede, herkesin davranışı bu temele dayalıdır. Örnek alınan mezarlıklarda ise, ölümle ilgili imgeler şeklinde tasarlanan mezar taşlarında görülür. Bu cevabın kitsch olduğunu kanıtlamak için ilk önce bu taşların ritüel değere sahip olmadığı halde sahipmiş gibi sunulduğunu ve gösteriş için hazırlandığını göz önünde bulundurmak gerekir. Örneğin yazılan Kuran ayetleri metinden kopmuş ve anlamsızlaşmış cümlelere dönüşmüşler. Teknolojinin üstün becerisi sayesinde kaligrafik hatla kazılan bu ayetler bile karşı estetik durumuna düşmüş kutsal alana değil, tamamen –Kundera’nin tabiriyle–”varoluşum ve unutuluş arasındaki durağa” yani kitsche işaret etmektedir (Kundera, 1987, s. 279). Çoğu taşların üzerinde yazılmış: “Tanrı’danız ve ona geri döneceğiz”[16] ibaresi, kimlik için bir spor kulübünün formasıyla çekilen fotoğraf yanında, eğer bir ironi değilse –ki kesinlikle bu örneklerde ironi kast edilmemiştir– kitsch bir pastiştir (Görsel 6).
 
Görsel 6. Tebriz Mezarlığı. Kişisel Arşiv.

Bu örneklerin kitsch olmasının asıl sebebi sadece ölümden sahte bir imge sunmaları ve insan yaşamının en derin konusu olan ölüm düşüncesini gündelik hayatın yüzeyselliğine bulaştırmaları değildir. Teknoloji gölgesinde kalmış kültür endüstrisi tarafından tasarlanmış bu mezar taşları, günümüz insanının ölüm düşüncesini olabildiği kadar uzağa itme isteğinin birer örnekleriler. Onları kitsch kılan nedenin temeli de budur. Dolaysıyla gerçekçi tarzlarını ne kadar göze soksalar da kişiliksizler ve ölümün unutuluş simgesi yani kitschler. Herhangi bir mecazi anlam ya metafordan yoksun oldukları için izleyiciden yorum beklememekteler. Ölüme karşı izleyicilerine, Elias’ın söylediği gibi kolaylık sağlamak için tasarlanmışlar. Geçmiş ve şimdiki zaman arasında hareket etmedikleri için izleyicinin kendi ölümüyle ilgili bir düşünce uyandırmamaktalar. Kundera’nın çimlerde koşan çocuk örneğinden hareket edilirse, verilen örnekler ikinci gözyaşını akıtırlar: Mezarlıkta izleyiciyi nostaljik bir havaya sokarak onu tüm insanlar kategorisine sokarlar. Olalquiaga’nın sınıflandırmasına göre bu örnekler nostaljik kitsch numuneleri olarak ele alınabilir (Görsel 7).
 
Görsel 7. Tebriz Mezarlığı.[17] Kişisel Arşiv

Bu ürünlerin klasik dönemdeki veya rönesanstaki ölüm imgeleriyle herhangi bir ilişkisi söz konusu olamaz. Bunun nedeni onların endüstriyel bir nesne olmaları değildir Onların zanaatla herhangi bir bağı da yoktur. Konu, görsel dil ve amacın farklılığıdır. Ölümden sanatsal imge, mitolojik ya teolojik dünyayı ve ölümün kitsch imgesi gündelik yaşamı esas alır. Sanat eseriyle kitsch nesneler arasındaki fark, şiir ile tek kullanım ve tek amaçla yazılmış bir karalama yazısındaki farktır. Heidegger’in tabiriyle “Sanat eserinde hakikat iş başındadır.” (Heidegger, 2011, s. 50). Ama kitsch nesne işlevine uygun bir şekilde tasarlanmamış bir araç gibidir.

Sanat eseri varlığın hakikatini açıklarken, ölümün kitsch imgesi, hiçbir şey açıklamaz; çünkü aynı zamanda hiçbir şeyi de gizleyemez. Bir sanat eseri –örneğin bir Yunan tapınağıyla– kendi dünyasını yaratır. “Mimari eser Tanrı’nın bir görünümünü kapsar ve bunu, bu gizlilikte, açık sütunlarla kutsal alanlara götürür. Tanrı tapınak sayesinde tapınakta mevcut olur.” (Heidegger, 2011, s. 37). Halbuki ölüm tecrübesinin çağrıştırdığı kutsallık, yokluk, belirsizlik gibi konularla ilişki kurmaktan kaçan ölümün kitsch imgesi, herhangi bir kitsch nesne gibi kendine has bir dünya yaratamaz. Böylece varlığın anlamlandırması bağlamında önemli bir fırsatı kaçırır. Ölümden imge yaratmak, Dasein’ın önemli özelliğini yani Dasein’ın ölüme doğruluğunu[18] açığa çıkarma fırsatına sahiptir. Ama ölümün kitsch imgesi, ölümle ilgili düşünmeyi[19] gündeliğe[20] karıştırarak bu fırsatı kaçırır. Bu şekilde bu imgelerin muhatabı, gündelik dışında kendinin anlamdan yoksun olduğu düşüncesine sürüklenir. “Yoklukta[21] duran varlık– Dasein’ın olduğu gibi– gizli endişe temelinde, insanı yokluğun kapıcısı yapar.” (Heidegger, 1977, s. 108). Heidegger’e göre, yoklukla karşılaştığımızda, varolanların[22] üstüne erişmek (transcendent), “Bizi metafiziğin ta kendisiyle yüzleştirecektir.” (Heidegger, 1977, s. 108). Ölümün kitsch imgesi, tam bu durumda metafizikle yüzleşmenin ve ona Heidegger’ce karşı durmanın da önünü keser. Böylece, Dasein’ın ölüme doğru ilerlemekte olduğu düşüncesine varma yolunda duvar örer. “Yoklukla karşılaştığımızda ortaya çıkan, kendi ölümcüllüğümüzün öneminin idraki, esasen varlığın anlam ve hakikatinin idrakidir ve söylenebilir ki, görünüşe göre metafizik de tamamen bundan ibarettir.” (Kraus, 1998, s. 119). Ölen kişinin portresini gerçek üstücü bir tavırla Kabe gibi kutsal mekanlarda tasvir edilmesi de, düşüncenin Kraus’un dediği metafiziğe erişmesinde yardım etmez. Bu yaklaşım zaten kitschin başka bir boyutunu göstermektedir (Görsel 10). Zira inanç değil sadece gösteriş alanına işaret etmektedir. Örneklerin arasında kitschin en bariz şekilde kendini dışa vurduğu numuneler, renkli olanlardır. “Ölüm imgesi kuvvet ve ciddiyet, masumiyet ve yok oluş ve siyah beyaz ton gerektirir; kesinlikle hafifçe olsa bile ... herhangi bir renkte boyamaya, meleklerin kanatlarına, fırfırlı şapellere ... ihtiyaç duymaz.” (Dorfles, 1970, s. 137). Renkli örneklerin birinde (Görsel 12), güneş batımında çölde giden bir deve kervanı resmedilmiştir. Bir halı tasarım ustasına ait başka bir örnekte (Görsel 8), Rembrandt’ın Gece Devriyesi tablosu görülmektedir.[23] Başka bir mezar taşında (Görsel 11), Kuran ayetleriyle çevrili, takım elbisesiyle bir sporcu portresi nakşedilmiştir. Bir başkasında (Görsel 9), elinde sigara tutup işli bir mobilyada oturan bir portre yer almaktadır. Bu örneklerin hepsi, teknolojiyle ilişkilenmiş kitschin sınır tanımazlığının birer kanıtlarılar.

Örnek gösterilen mezar taşları, varlığı düşünme doğrultusunda değiller ve ölümü kitschleştirerek, yarattığı imgenin izleyicisini, köksüz ve genel birer Das Man[24] olduğunu varsaymaktalar. Gerçekçi bir tarzda olsalar da kişiliksiz olduklarının sırrı, varlıktan ayrı düşmelerinde gizlidir. Kendi ölümüne doğru ilerleyişini düşünmeyen Dasein, kendine yabancılaşır. Ölümün kitsch imgesi ise, bu yabancılaşmayı normal bir durum olarak sunar. Bu taşların, ontolojik açıdan salt bir taşla önemli bir farkı yoktur. Zira kendilerine has bir dünya yaratmaktan acizdir. “Bir eseri eser yapan şey, bir taraftan eserin dünyasıyla, öbür taraftan Heidegger’in Her-stellen dediği ve zorlukla kurmak anlamına gelen şeyle oluşturulur.” (Ahmadi, 2004, s. 535). Verilen örneklerin, zorlukla değil, katalogda tek bir işaretle seçildikleri için herhangi bir zeminden–hatta ölen kişinin gerçek hayatının zemininden bile–kopuk durmaktalar.
 
Görsel 8. Tebriz Mezarlığı Mezar Taşı Örnekleri Kişisel Arşiv.

Heidegger’e göre, “Birey–Dasein, karmaşıktır. O, Ben-öz[25] ve İnsan-özü[26] içerir. Birey çoğu zaman asil değildir. Yani onun davranış biçimleri, özerk ve bağımsız seçimler değil, kamuoyu tarafından belirlenenlerdir; bu durumda o, Heidegger’in deyişiyle Das Man, veya (daha iyi değişle) insanlara[27] dönüşür. Gayri asil durumda, ben, insana dönüşür.” (Young, 1998, s. 121). Bu gayri asil Dasein’ın davranışlarını belirten Das Man, ondan önemli beklentileri olan ve bunun karşılığında asil olmayan Dasein’a rahatlık, hafiflik hissi ve varoluşumsal ıstıraptan kurtulmayı vaat eder. Modern toplumda yaşayan bireyi, herhangi bir ayrıcalığı ve neticede herhangi bir görevi olmadığını düşünerek, tüm insanlar gibi ona rahat diye adlandırdığı doğum, yaşam ve ölüm sağlar ve ona ölümü göz ardı etmek gerekliliğine inandırır. Fert öldüğünde de başka insanları ölümün ciddi bir şey olmadığını gösteren bir mezar taşı altında çürütür. “En temel anlatımla, gayri asil yaşam, ölümden kaçmaktan ibarettir.” (Young, 1998, s. 121). Ölümün kitsch imgesi, izleyicisinin gayri asil Dasein olduğunu önceden varsayarak, onun için sunduğu yalan, ölüm karşısında bile, yalnız olması değil, başkalarıyla birlikte olmasıdır.
 
Görsel 9. Tebriz Mezarlığından Mezar Taşı Örnekleri. Kişisel Arşiv.

Gösterilen örneklerin etik olmamaları, modern toplumda, ölümle ilgili düşüncenin sığlığını aşikâr etmektedir. Bir olimpik kahramanının mezar taşının dört köşesinde, kazandığı madalyonların yerleştirilmesi, sadece kötü bir tasarım değil, kültür endüstrisi tarafından metafiziğe nasıl bakıldığını gösteren bir örnektir. Bu taşlar, düşünebildikleri yüzeysel bir metafizikten, kitsch imgeler sunmaktadır (Görsel 9).

SONUÇ

Kundera’nın düşüncesine dayanarak, kitsch kavramını ölüm imgesiyle ilişkilendirip onu Heidegger’in Düşüş kavramı üzerinden okumaya çalışmak, kitsch imge konusunda farklı bir perspektif oluşturabilir. Bu yeni bakış açısından bakmayı gerekli kılan neden, modern toplumlarda, kitsch imge vasıtasıyla ölümü olabildiği kadar uzak tutma gerçeğidir. İran toplumundan verilen mezar taşı örnekleri, bu gerçeğin bir kanıtını teşkil etmektedir. Kitsch, Dasein’ın hususiyetlerini yok sayarak onu, Das Man’a dönüştürür. Dasein’ın önemli hususlarından biri onun ölüme doğru ilerleyişidir. Ölümden kitsch imge, Dasein’a bu özelliğini unutturarak, onun ölüm karşısında asil ve ılımlı davranmaktan alıkoyar.

Ölümün kitsch imgeleri, kültür tarihindeki ölüm imgelerinin tersine, metafor ve mecaz yaratamazlar. Onların seçtikleri plastik dilin kaynağı, gündelik hayatın gerçek görünüşüdür. Ancak bu besin kaynaklarını kitsch imgeye dönüştürürler.

DİPNOTLAR
  1. Das Verfallen, Falling
  2. Eigentlichen Sein zum Tode
  3. Gelassenheit, Equanimity
  4. Die Massgabe des Unermesslichen
  5. Taşların türü, kalınlığı, tasarım ve detaylara göre fiyatlar 2019, İran piyasasında yaklaşık 500 ile 20,000 TL arasında satılmaktadır.
  6. Aftabnews haber bülteninde, 24 Kasım 2016 tarihinde yayınlanan bir röportajda, mezar taşı satıcısı mağazasında bulunduran örnekleri bir restoran menüsüne benzetir: “patlıcandan kebaba kader var” diyor (Aftabnews. https://bit. ly/2s1L3Wm.).
  7. Bu konuda istisnalar da bulunmaktadır. Örneğin Papa Inoccentius XIII (1655-1727), Papa Julius III (1487-1555) ve Papa Paulus VI (1897-1978)’ın mezarlarında herhangi bir figür kullanılmamıştır.
  8. Bilgelik Tahtı, aynı zamanda Katolik kilisesinde Meryem Ana’ya verilen isimlerden birisidir.
  9. Kemiklik
  10. İskender’in Doğu seferberliğinde eşlik etmiştir. Hatıraları aktarılarak M.Ö. 2. yüzyılda yazılan Anabasis of Arrian kitabında yazılmıştır.
  11. Ölmen gerekliliğini hatırla.
  12. Tasavvuf kitaplarının bazılarında, bu cümle Muhammed’den bir hadis olarak kayıt edilmiştir. Ama İslam tarihi boyunca bazı hadis uzmanları bu sözün Muhammed’e ait olmadığı ve bir sufi düşüncesi olduğunu savunmuşlardır. Bu sözü hadis olarak kayıt eden kaynaklar: (Amoli, 1989, s. 378), (Fergani, 2000, s. 264). Bu ibarenin hadis olmadığını ve tasavvufa ait olduğunu savunanlar kaynaklar da mevcuttur (Al Razi, 2002, s. 14).
  13. Kemiklerinin koyulduğu yer.
  14. Research and Market pazarlama araştırma kurumunun 2018’de yayımladığı istatistiklere göre, Amerika’da 2018- 2023 tarihleri arasında, ölümle ilgili sanayi 4% artışla 68 milyar dolarlık bir piyasaya dönüşemesin ön görülmektedir (Cision PR newswir. https://prn.to/2TmEXcX ). Bu konuda İran için herhangi güvenilebilir bir istatistik mevcut değil.
  15. ”Bu değişen durumlar sanat yapıtının öbür niteliklerini olduğu gibi bıraksalar da, sanat yapıtının şimdi ve burada oluşunun değerini kesinlikle düşürür. Ve bu yalnızca sanat için değil.” (Benjamin, 2015, s. 15).
  16. Kuran, Bakara, 156. ayet. Müslümanlar, İstirca tabiriyle isimlendirilen bu ayeti birisinin ölümünden haberdar olduklarında kullanırlar. Ayet, ölüm karşısında sabırlı olmaya davet etmektedir.
  17. Şaşırtıcı bir şekilde, Şii mollaların çoğunluğuna göre kadın portresini mezar taşı üzerinde kullanılması, “eğer yozlaşmaya yol açmazsa” fıkhî açıdan caizdir (Shafaqna. https://bit.ly/39LDuUD). Gerçi Sistani ve Makarem gibi mollalar bu konuyu uygun bulmuyorlar ama kesin olarak da haram ilan etmemişler (Makarem. https://bit.ly/35Ak561) (Sistani. https://bit.ly/2QPLaMY). Yasal olarak herhangi bir kurala karşı değildir.
  18. Sein-zum-Tode, Being-Toward-Death, Being- Unto-Death
  19. Denken an den Tod, Thinking about Death
  20. Allt ä glichkeit, Everydayness
  21. Das Nichts, Nothingness
  22. Seiend, Entity, Being
  23. Bu mezar taşının üstünde Rembrandt’ın tablosunun olmasının sebebi, vefat eden halı ustasının tabloyu halıya aktarmasıdır.
  24. Genel olarak insan
  25. I-self
  26. One-self
  27. One

KAYNAKÇA
  • Aftabnews. Erişim: 06.01.2020. https://bit.ly/2s1L3Wm
  • Ahmadi, Babak. (2004). Truth and Beauty; Lectures on the Philosophy of Art. Tehran: Markaz. ie
  • Alphin, C., Debrix, F. (2020). Necrogeopolitics: On Death and Death-Making in International Relations. New York: Rouledge.
  • Al Razi, Abu Zekeriya Yahya ibn-i Meaz. (2002). Cevahir al-Tesevvuf. Kahire: Mektebet al Adab Yayını.
  • Amoli, Seyed Heyder. (1989). Cami-ül Asrar ve Manba-ül Anvar. Tehran: Elmi-Farhangi.
  • Attfield, Judy. (2006). Redefining kitsch: The politics of design. Home Cultures, 3, s. 201- 2012.
  • Bataille, Georges. (1986). Erotism, Death and Sensuality. (M. Dalwood, Çev.). San Francisco: City Lights Book.
  • Benjamin, Walter. (2015). Teknik Olarak Yeniden-Üretilebilirlik Çağında Sanat Yapıtı. (G. Sarı, Çev.). İstanbul: Zeplin Düşünce.
  • Cision PR Newswire. Erişim: 06.01.2020. https://prn.to/2TmEXcX
  • Dorfles, Gillo. (1970). Kitsch an Anthology of Bad Taste. London: Studio Vista.
  • Demske, James M. (1970). Being, Man and Death, A Key to Heidegger. Lexington: The University Press of Kentucky.
  • Ebadian, Mahmood. (2015). An Introduction to Hegel's Aesthetics. Tehran: Farhangestan-eHonar.
  • Elias, Norbert. (2001). The Lonliness of the Daying. (E. Jephcott, Çev.). London: Continuum.
  • Fergani, Said-aldin Said. (2000). Şams-i Meşarig al Derari. Qum: Tabligat-e Eslami.
  • Gadamer, Hans George. (2002). Ölüm Tecrübesi. (A.R. Aydın, Çev.). Samsun: Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi.
  • Heidegger, Martin. (1977) What is Methaphisics. (D. Farrell Krell, Çev.). New York: Harper and Row.
  • Heidegger, Martin. (2008). Varlık ve Zaman. (K.H. Ökten, Çev.). İstanbul: Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları.
  • Heidegger, Martin. (2011). Sanat Eserinin Kökeni. (F. Tepebaşlı, Çev.). Ankara: De Ki basım.
  • Hamshahrionline. Erişim: 25.04.2020. https://bit.ly/2VWZPsj
  • Hovart, Saša. (2013). Forgetting in the Ground of Kitsch and Falling with Kundera and Heidegger. Synthesis philosophica, 28, s. 161-176.
  • İbn-i Abi Hadid, HÎbat-Allah. (2019). Nehcülbelağe Şarhı. Tehran: Neyestan.
  • Iranicaonlinei. Erişim: 28.04.2020. https://bit.ly/2W9aErc
  • Kraus, Peter. (1998). Death and Metaphisics: Heidegger on Nothingness and the Meaning of Being, Jaff Malpas. London: Robert C. Solomon, Death and Philosophy, Routledge.
  • Kundera, Milan. (1987). Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği. (F. Özgüven, Çev.). İstanbul: iletişim Yayınları.
  • Lavin, Irving. (2004). Michelangelo, Moses, and The Warrior Pope. Washington: National Gallery of Art Publication.
  • Leveritt, William A. G. (2016). Dionysian Triumph Sarcophagi. (Yayımlanmamış Doktora Tezi). The University of Nottingham, Nottingham.
  • Makarem. Erişim: 07.01.2020. https://bit.ly/2QPLaMY
  • Olalquiaga, Celeste. (1998). The Artificial Kingdom, A Treasury of The Kitsch Experience. New York: Pantheon Books.
  • Ortlieb, S.A., Carbon, C.C. (2019). A Functional Model of Kitsch and Art: Linking Aesthetic Appreciation to the Dynamics of Social Motivation. Hypothesis and Theory, 28. s. 2. Erişim: 25.04.2020. https://bit.ly/3bEoVCL
  • Panofsky, Erwin. (1983). Meaning in the Visual Arts. Chicago: Chicago University Press.
  • Shafaqna. Erişim: 07.01.2020. https://bit.ly/39LDuUD
  • Shayegan, Daryush. (2004). Idols of The Mind and Perennial Memory: Essays on Comparative Philosophy. Tehran: Amir-Kabir.
  • Sistani. Erişim: 07.01.2020. https://bit.ly/35Ak561
  • Young, Julian. (2002). Heidegger's Late Philosophy. Cambridge: Cambridge University Press.
  • Young, Julian. (1998). Death and Authenticity. London: Robert C. Solomon, Death and Philosophy, Routledge.
  • Wawrzycka, Jolanta W. (1992). Betrayal as a Flight from Kitsch in Milan Kundera's The Unbearable Lightness of Being. Milan Kundera and The Art of Fiction. New York: Garland Publishing.

* Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Anasanat Dalı