Makale Başlığı: Sanatın Doğuşu

Sanatın Doğuşu

Yazar: Yrd.Doç.Dr.Özand Gönülal • Eklenme Tarihi: 08.06.2009 • Görüntüleme: 11.262

Özet:
Sanat, insanoğlu var olduğu sürece var olacaktır. İnsanoğlunun var olmadığında ise sanattan söz edilemeyecektir. İnsanoğlunun en temel gereksinimi, sahip olduğu bedenin canlılığını korumaktır. İnsanoğlu varoluşundan bu yana tüm çabasını canlılığını korumak için harcamıştır.

Kelimeler:
sanat, sanatın doğuşu, insanoğlu, sanat süreci, insanoğlunun sanata olan ilişkisi, sanatın varlığı, sanatın gelişimi

Sanat, insanoğlu var olduğu sürece var olacaktır. İnsanoğlunun var olmadığında ise sanattan söz edilemeyecektir. İnsanoğlunun en temel gereksinimi, sahip olduğu bedenin canlılığını korumaktır. İnsanoğlu varoluşundan bu yana tüm çabasını canlılığını korumak için harcamıştır. Beden canlı kalmak için insanoğlunu uyarmış, insanoğlu ise doğada mücadele ederek açlığını gidermiş, yeri geldiğinde, doğayı paylaştığı paydaşlarının karşısında üstünlük sağlamış bu da egemenlik duygusunun doğmasına neden olmuştur. Bedenini korumak için doğanın sunduğu korunaklardan yararlanmış, bazen bir ağacın kovuğunda, bazen de bir mağarada kendi türdeşleriyle birlikte doğa şartlarından korunmuştur. Zamanla daha korunaklı olan bu mağaralar vazgeçilmez mekanlar olarak yaşama dahil olmuş ve yaşadıkları bu mekanların etrafında yer alan tüm doğa unsurlarını kullanarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir.

Diğer canlı türlerinin de varlığından haberdar olan insanoğlu önce içgüdülerini daha sonrasında da zekasını kullanarak bazen tek başına baş edemediğinde kendi türünden olanların da yardımı ile avlanmayı öğrenmiştir.

Zekası geliştikçe mağaradan uzakta geçirdiği deneyimleri ilişkide olduğu türdeşlerine anlatmak istemiş ve bunları anlatacak dili geliştiremediği için en akıllıca ve basit bir yöntem olan çizmeyi keşfetmiştir. Peki ama nereye çizecektir ?

Önce basit çizgilerle yere çizilen bu resimler daha sonra mağara duvarlarına çizilmeye başlanmıştır. Zamanla bu çizgiler boyut değiştirmiş ve insanoğlu artık avladığını değil avlamayı hayal ettiğini de mağara duvarlarına çizmeye başlamıştır. Daha sonra yetenekleri gelişen insanoğlu çizdikçe avlamış, avladıkça çizmiş, her çizgisinde hedefini, idealini büyütmüştür. Bu döngü farklı bir deyişle büyünün doğmasına neden olmuş ve korktuğu, avlamak istediği canlıyı resmetmeye devam etmiştir.

Zamanla doğayı gözlemleyen insanoğlu doğadaki değişiklikleri fark etmeye başlamıştır. Mevsim değişikliklerini, sararan, yeşeren otları ve diğer canlıların doğadaki bu bitkilerden yararlandığını görmüş, sararan ve toprağa dökülen taneleri toplamış açlığını böyle de giderebileceğini fark etmiştir. İnsanoğlu ayrıca doğa içindeki devinimi fark etmiş toprağa düşen tohumların zamanı geldiğinde topraktan yeniden yeşerdiğini öğrenmiştir. Zamanla bu ürünleri daha çok toplamış hatta mağaraların içine depolamıştır.

Ancak, mağaraların bulunduğu kayalık araziler arasında kalan yumuşak topraklarda yetişen bu ürünlerinden daha çok yararlanmak için geniş topraklara ihtiyacı olduğunu düşünmüş ve mağaralardan çıkarak geniş ve sulak arazilere gelmiş, doğa şartlarından korunmak için ihtiyaç duyduğu sığınakları kendisi inşa etmeye başlamıştır. Bu küçük mekanlar, kişi sayısının artmasına paralel olarak çoğalmış küçük yerleşim birimleri oluşmuştur. Bu yerleşim birimlerinde yaşayanlar hep birlikte birbirlerinden öğrenerek, önce yeşil sonra sararıp tanelerini döken bu yiyeceği üretmeye başlamışlardır. Sadece sarardığı zaman tanelerini döken bu ürünü toplayıp saklama zorunluluğu ortaya çıkmış ve kaplara ihtiyaç duyulmuştur. İçine bir şey konulabilecek bir biçimde yapılabilecek kaplar için en kolay yolun toprağı çamur haline getirerek biçimlendirmek olduğunu keşfetmişler ve bu işe doğal yeteneği olanlar bu kapları üretmiş zamanla el becerileri arttığı için üretim miktarları da artmıştır. Bu kapları üretenler yetenekleri geliştikçe bu ortaya çıkardıkları ürünlere kendilerinden de bir şeyler katmak istemişler, önce tırnak izleriyle bir farklılık yaratmaya çalışırken daha sonra ortamdan buldukları bir çubukla bu kapların üzerlerine şekiller çizmişlerdir. Yaptıkları bu şekiller kapları farklılaştırırken, kendi tercihlerini de ortaya koymaya yaramıştır. Böylece bir nesne ile insan kimliği tercihleri sayesinde öznel bir süreç yansıtılmıştır. Aslında başka bir deyişle bir nesneye insan varlığı dahil olmuştur. Belki de sanat bu andan itibaren var olmaya başlamıştır.
Mağarada iletişim için çizilen şekiller, büyü için duvara yapılan resimler gereksinimi karşılarken, topraktan biçimlenen kaplar üzerine yapılan şekiller onu yapan insanın tercihlerini sergilemiştir. Böylece nesnede var olan insan kimliği, sanat olgusundan söz etmemize neden olmuştur.